Antalya’da  havaların da yavaş yavaş ısındığı şu günlerde haksız kazanca avuç açanlara adım başı rastlamak  mümkün. Dilenciler avuç açtıkça, o avuçlar dolduruldukça turizm kenti Antalya’ya yakışmayan bu karelerin çıkması normaldir. Duygu sömürücüler ve bedavacılar, yalandan yere ayağını, kolunu saklayanları Antalya’nın her yerinde görüyoruz. Duygularınızı, saf ve temiz hissiyatınızı kullanarak cebinizdeki bozuk paraya, una, çorbaya, ekmeğe göz koymuşlara inanmayın. Kent merkezinde o kadar çok sıklıkla karşımıza çıkmaya başladılar ki şaşırmamak elde değil. Dün bahar tadında şehir merkezinde gezintiye çıktım, adım başı dilencilerle karşılaştım. O kadar rahatlar ki kentin merkezi diyebileceğimiz Saat Kulesi ve çevresi buna tarihi Kaleiçi’ni de ekleyebilirim. Güllük, Konyaaltı, 100. Yıl, Atatürk Caddesi, her yerdeler. Yürüyen merdivenli üst geçitlerde de bir o kadar. Kimi zaman trafiğin en yoğun olduğu en işlek caddelerde bile karşılaştığınız olmuştur. Antalya’nın bu önemli sorununu hep birlikte çözmemiz gerektiğini düşünüyorum. Diyeceksiniz ki bu görev belediyelerin yani zabıtaların. Mücadele bir yere kadar, asıl görev bizlere düşüyor, bu duygu sömürücülerine para vermeyin. Bizler para vermezsek onlar bu şehirde fazla kalamaz. Dilenciliğin, ekonomik, sosyal, kültürel pek çok sebebi bulunmaktadır. Bu sebepler ortadan kaldırılmaksızın dilencilikle mücadele edilebilmesi mümkün değildir. Türk Hukuku’nda dilencilik eylemi ile hukuki alanda mücadele amacıyla iki farklı düzenleme getirilmiş, bunlardan ilki, dilencilik kabahati,  ikincisi ise dilencilik suçu. Dilencilik suçu ile dilencilik kabahatini ayıran husus, dilencilik kabahatinde bireysel dilenme söz konusu iken, dilencilik suçunda, bir çocuk veya engellinin dilencilikte araç olarak kullanılması söz konusu.