Bazen köşe yazılarımda, bazen de konuk olduğumuz TV programlarında sık sık muhalefeti eleştiriyorum ya..

Bu arada ben de “enteresan bir eleştiri”yle karşılaştım..

“Bir sosyal demokrat olarak, Ak Parti lehinde yazı yazan ender bir gazetecisin” dendi..

Ben yeri geldiğinde her zaman “hiçbir partili” olmadığımı vurgularım..

Hiçbir partinin ya da kişinin, lehinde ya da aleyhinde yazmadığımı açık-seçik söylerim..

Benim yaptığım şey bir “tespit”tir..

Kamuya hizmetle yükümlü olan partilerin, kişilerin ya da kurumların yaptıkları ve yapmadıkları, söyledikleri ve söylemedikleri konularla veya işleriyle ilgili “tespitler” yaparım..

Araştırırım..

Kimin neyi, nasıl ve ne için yaptığıyla ilgili bilgi edinirim, analiz yaparım..

Bir gazeteci-yazar olarak..

Vatandaşın –kendisine hizmet vaat ederek seçilen- kişileri (daha iyi) tanıması açısından edindiğim bu bilgileri “eleştiri-uyarı-öneri-bilgilendirme” şeklinde kamuoyuyla paylaşırım..

Vatandaş bu paylaşmayı, “objektif” bir şekilde değerlendirmez ise..

Taraf olduğu siyasi parti veya tuttuğu yönetici açısından “lehte ya da aleyhte” olarak algılar..

Bu durumda da..

Yazımın başında ifade ettiğim türde eleştiriler almak -maalesef- kaçınılmaz olur..

Aldığım eleştiriden şöyle bir anlam çıkıyor:

“CHP’liler sosyal demokrattır..

Ali Tongülüs de sosyal demokrattır..

Öyleyse Ali Tongülüs CHP’lidir..

Ama..

CHP’yi ve CHP’lileri eleştirdiğine göre, demek ki Ali Tongülüs Ak Parti’lidir..”

Aslında bu tür bir bakış..

“Hayat acıdır, biber de acıdır, demek ki hayat biberdir” şekline dönüşen bir “Aristo mantığı”nı çağrıştırıyor..

Ve..

Bu tür mantığın ne kadar yanlış olduğu da, “biber-hayat” örneği ile net bir şekilde ortaya çıkıyor zaten..

Madem konu açıldı, “Ak Parti ve CHP tespitlerimi” sizlerle bir kez daha paylaşmak isterim..

1968 kasım ayından beri gazetecilik yapıyorum ..

Bu süre içinde bir sürü siyasi parti, siyasetçi, Başbakan, Genel Başkan, hükümet gördüm..

Darbe ve muhtıralar yaşadım..

İktidar-muhalefet çatışmaları ile sonuçlarını izledim..

4 yıl yaptığım Parlamento muhabirliği dönemimde siyasetçilerle çok fazla iç içe girdim, görünenle görünmeyene şahit oldum..

Ve..

Şimdi şu “tespit”i yapabiliyorum:

1- Türkiye son 12 yılda –adeta- yeniden yaratıldı..

2- Çok cesur, kelle götürecek adımlar atıldı..

3- Ülke her alanda tepeden tırnağa değişti, gelişti..

4- Uluslararası alanda “itibarlı” bir hale geldi..

Kim yaptı bunu?

12 yıldır iktidarda bulunan Ak Parti yaptı..

Bu gerçeği inkar etmek mümkün mü?

Bence değil..

Yanlışları-eksikleri-fazlaları yok mu?

Elbette var, olacaktır da..

Çünkü yanlışı-eksiği-hatayı sadece “çalışanlar” yapar, “yatanlar-eyyamcılar” değil..

Peki..

Şimdi ben böyle bir tespitte bulunuyorum diye Ak Parti’li mi oldum?

Veya..

Deniz Baykal’ı, Kemal Kılıçdaroğlu’nu, “iyi muhalefet yapamıyorlar, iktidarın ekmeğine yağ sürüyorlar, CHP’yi kuvvetli bir parti durumuna getirmiyorlar, Türkiye’nin güçlü bir muhalefete ihtiyacı var, ama onlar da kavga içindeler” tespitiyle eleştirdim diye..

Ya da..

Antalya’da, başta Mustafa Akaydın olmak üzere, CHP’lilerin Antalya halkını düşünmediklerini, Antalya’ya hizmet açısından yeterli olamadıklarını yazdım diye..

Veya..

Cumhurbaşkanı adayı konusundaki tutumlarını beğenmedim diye..

“Bir sosyal demokrat olarak, Ak Parti lehinde yazı yazan biri” mi sayılmalıyım?

Hayır..

Ben, “Sezar’ın hakkı Sezar’a verilmelidir” anlayışındayım..

Kimileri, “çıkarın olduğu zaman yalan da söyleyebilmeli, sahtekarlık da yapabilmelisin” düşüncesinde olduğu için yazdığım yazıları çıkarlarına göre değerlendirir..

Vatandaş da (hala takım tutar gibi parti tuttuğu için), partisi veya partililerinden bir yönetici eleştirildiyse..

Eleştireni “öteki partiden biri olarak” nitelendirir..

İşin garip yanı..

Bu tür “zihniyet”e sahip kişilerin büyük bölümü de “okumuş-üfürmüş” kişilerdir..

Evet..

Türkiye’de çok şey değişti ve “değişim” devam ediyor..

Ama..

“Tespitim” o ki:

“Çıkarcı siyaset ve hizmet anlayışımızı” değiştirmek, sanırım pek mümkün olmayacak..

Yazık..