Bugünün konusunu Romanlar ve ırkçılık hakkında belirledim. Düşündüm ki insanoğlunun var olduğu günden beri  ötekileştirme,  aşağılama, gruplaşma vardı ancak sosyal bir devlet ve sosyal varlık halini aldı isek bunların daha da azalmış olmasını beklerdim.
Biliyorsunuz karantina sebebi ile film izleyecek, araştırma yapacak sıkça vakit buluyoruz. Ben de tesadüfen karşılaştığım bir metinden sonra, Romanların yaşadıkları zorlukları konu almak istedim.  Hatta özeleştiri yapacak olursam Romanların kendine ait bir kültürleri olduğunu yok saymışım ki aklıma Romanlar değil Romenler geldi başlığı okuduğumda.  Bizden değil gibi düşünmekten ziyade bizim içimizde var olan kendine has bir grup / ya da geliştirmeyen bir grup insan gibi kabul etmişim. Doğru anlaşılmak istiyorum.
Sonra metini okudukça Roman diye bahsettiğinin “çingene” diye adlandırılan kesim olduğunu fark ettim. Üzüldüm anlamamış olmama bile. Çünkü çingene dediğinizde herkes biliyor ama Roman deyince o kadar aklımıza gelmiyor ki başka yerlerde arıyoruz cevabı.
Romanların kendi içlerinde farklı adlandırılma şekilleri var. Bu adlar da yaptıkları işlerden geliyormuş aslında ancak fazlaca ötekileşmeye maruz kaldıkları için onların tabirine göre “insan” anlamına gelen Roman ismini kullanmayı tercih ediyorlarmış.  Hatta çoğu zaman Roman olduklarından utandıkları için kendilerini göçebe adlandırıyorlarmış.
Küçük bir araştırma yaptım ve bu güne kadar ülkemizde onları anlamak için neler yapılmış dedim makale taradım.  Makalelerden birinde şununla karşılaştım; bu aslında azımsanamayacak kadar sayıca büyük olan grup kendini yetersiz hissediyormuş ki, herkesçe yapılması basit ve kolay olan bir durumu yerine getirdiklerinde kendilerini inanılmaz becerikli hissedip mutlu oluyorlarmış. Kaynaşma dediğimiz duruma da inançları olmadığından ve kendilerini dışlanmış olarak kabul ettiklerinden gruplara dahil olmak yerine bireysel yapabilecekleri alanlara yöneliyorlarmış. Sürücülük, yüzücülük gibi.  Ve durumu oldukça normal görmek zorunda hisseden Romanlar,  günlük bir problem yok gibi davranıyorlarmış. 
Aslında daha birçok detay var Romanlar ve psikolojileri hakkında ama sonuca gelmek istiyorum; düşünün ki gelişmekte olan çok güzel bir vatanda yaşıyorsunuz, cennet gibi istediğiniz her şeye ulaşabilecek durumdasınız ama iş veren yok.  Gittiğiniz yerlerde kapıdan çevriliyorsunuz.  Şehrin tam ortasında değil en ücra yerlerinde grup halinde yaşıyorsunuz. Yalnız kalmak bile dışlanma açısından korkutucu geliyor. Size birçok kapı açılmak yerine kapanıyor.  Kıyafetleriniz, davranışlarınız hatta size ait özellikler için bile dalga konusu oluyorsunuz. Ne zor! Düşünmesi bile nefes darlığı yaratıyor insanda.
Şimdi böyle bir grup var ve tam sayısı bilinmese de minimum beş bin, maksimum beş milyon  oldukları söyleniyor ve hepsi de benzer davranışlara maruz kalıyor. Biz bizden olmayanı dışlamak yerine, bizden olmasını nasıl sağlarız bunun için çaba harcamalıyız. Biraz empati!