Son zamanlarda ne yazık ki genelde son söylediğim ruh hali içerisindeyim. Çünkü hangi kanalı açsam, hangi haber bültenine kulak versem, acı, gözyaşı, nefret ve öfkeden başka bir şey görmüyorum. Cinayetler, cinayet gibi trafik kazaları, yürek burkan ‘yokluk’ hikayeleri, çaresizlikler, arsızlıklar, hırsızlıklar, yolsuzluklar…
‘Ne ara bu hale geldi bu toplum?’ diye düşünmekten inanın hasta oluyorum.
İçim kararıyor, umutsuzluk girdabı sarıyor her yanımı…
Kimsenin kimseye saygısı kalmamış. Sevgi zaten hak getire… Bir öfke patlaması hakim her yere. En küçük, en önemsiz meselelerde bile insanlar birbirine saldırıyor düşmancasına. Dün mü, önceki gün müydü bilmiyorum, Adana’da sanırım bir at, sorumsuzca açılan ve sonrasında kapatılmayan bir çukura düşmüş. Çağrılan itfaiye ekipleri atı bulunduğu yerden çıkarmak için canla başla uğraşırken, kenardan izleyen bir şahıs, “Ulan at öyle kurtarılır mı” diyerek itfaiye erlerine saldırıyor. Hem de ne saldırma, bıraksan öldürecek!..
Bir AVM çıkışında yanlarından geçtikleri bir kadına kazara hafifçe çarpan iki kız kardeş, hem çarptıkları kadından, hem de kocasından tekme tokat dayak yiyor. Üstelik yanlarında bir de bebek var. İnanılacak gibi değil. Kadının kocası yere düşen kardeşlerden birini öldüresiye tekmeliyor. İşin hazin tarafı, çevredekiler de bunu film izler gibi izliyor, müdahale eden, ‘Dur kardeşim deli misin nesin’ diyen yok…
Trafikte adam kendisini sollayan motosikletin önüne kırıp durduruyor. Sonra aşağı inip belinden tabancasını çekerek, “Öldürürüm lan seni” diye tehditler savuruyor. Karşılık görse sıkacak ha, o derece yani…
Su kanalında yeni doğmuş bebek cesedi bulunuyor, bir anne sevgilisiyle gördü diye 11 yaşındaki öz oğlunu boğarak öldürüyor!..
Korku filmlerinde yoktur bu kadar dehşet. Biz günlük hayatın içerisinde neredeyse her gün karşılaşıyoruz…
Çatıdan kopan parça kaldırımdan geçen vatandaşın kafasına düşüyor, belediye otobüsü freni patlayıp okul bahçesine dalıyor…
Daha nicelerini hemen her gün haber bültenlerinde görüyor, gazetelerde okuyoruz.
Hafta sonu şöyle çiçekli böcekli bir yazı yazayım dedim ama olmadı maalesef. İçimdeki buhran, içimdeki karamsarlık ve beynimde çöreklenen deli sorular rahat bırakmıyor.
Ne olacak halimiz, bu toplum nereye gidiyor sorularına yanıt arıyor zihnim…
Bulamıyorum. Bulamadığım için de o her şeyin toz pembe olduğu çocukluk günlerimi arıyorum, özlüyorum…
İyi hafta sonları.
Ne kadar iyi olabilirse…