Bir sohbette bir arkadaşım dedi ki: “Yahu biz Türkler misafirperver insanlarız değil mi? Bir misafirimiz gelse, hemen yan tarafa çekilir, ‘önden buyurun’ deriz. İyi de. Bu misafirperverliğimizi trafikte niye hiç göstermiyoruz? Kimse ‘buyur önce sen geç’ demiyor? Vallahi ben bunu bir türlü anlayamıyorum.” Ne kadar haklı değil mi? Gerçekten de Antalya’da neredeyse hiçbir sürücü, bir başka araca asla yol vermiyor. ‘Misafirperver’ deyince. Çocukluğumdan beri duyarım bunu ben. Büyüyünce, gazetelerde koca koca harflerle atılmış başlıklarda da okurdum. ‘Türkler dünyanın en misafirperver insanlarıdır. Turistler misafirperverliğimize bayıldı. Helga ‘Türk erkekleri çok misafirperver’ dedi.’  Zamanla bu Helga, Olga’ya çevrildi. Şu misafirperver yapımıza biraz göz atalım mı? Kimdir bu ‘misafirperver’ denilen Türkler? Misal, siz Toroslara doğru tırmanıyorsunuz. Yolda harap bir köy görüp duruyorsunuz. Sonra burada yaşayan insanlar da size ekmek veriyor, çay veriyor. Biz de deliye dönüyoruz sevinçten, ‘Bak bak insanımız nasıl da misafirperver’ diye. Hatta bunları sosyal medyada klip yaparız ve ‘işte insanımız’ diye de adeta saz çalınır fonda. İyi de bu insanların ekmek ve çaydan başka bir şeyi yok zaten. Örneği değiştirelim. Diyelim ki, siz gidip Lara taraflarında bir site içindeki villanın kapısını çaldınız. ‘çok susadım bir bardak su verir misiniz’ dediniz. Anında poponuzdan evin köpeği ısırır. Sitenin bekçisi de sizi dövmekten beter eder. Eeee, hani Türkler misafirperverdi? Nasıl iş bu? Demek ki ‘misafirperverlik’ denen nanenin, mülkiyet eksikliği ile çok yakın bir ilişkisi var. Dikkat edin dünyanın her yerinde, fakir halkın yaşadığı bölgelerde herkes misafirperverdir. Adamın zaten hiçbir şeyi yok, sana bir bardak çay veya bir dilim ekmek verse ne olur vermese ne olur. Ama parası olan, bir sürü alet edevatı olan kişiler (istisnalar hariç) asla paylaşmaz. O alet edevatının devamlılığı, bağlantıları ile dolu komplike bin türlü plan döner durur kafasında. ‘Bana ne misafirperverlikten’ der. Bunu yapınca yarın bana bir ‘fayda sağlayacak mı’ diye hesap yapar. ‘Bu ekmek bana lazım’ der. ‘Çayı da ben içeceğim’ der. ‘Çay biterse gidip çay almam lazım’ der. ‘Durduk yerde çay alırsam, kredimi ödeyemem’ der. ‘Kredimi ödeyemezsem kredibilitem düşebilir’ der. Beti benzi atar. Oysa fakir köylüye, ‘kredibiliten yerlerde sürünüyor’ deseniz, ‘ne diyor bu’ diye bakar ve sorar: ‘Bir bardak çay daha katam mı?’ Demem o ki. Türklerin misafirperverliği genellikle yardım ettiği kişilerin gelecekte kendisine sağlayacağı fayda ihtimali ile orantılıdır. Misafirperverlik diye bir gen yoktur.  O arkadaşımın dediği gibi. Trafikte kimse kimseye ‘buyur önce sen geç’ diye yol veriyor mu? Yine istisnalar dışında. Vermiyor. Şu gerçeği unutmayın. Parası olan adam, misafirlerini seçer. Parası olmayana tüm dünya misafirhanedir zaten.  Bunun dili, dini, ırkı da yoktur.