Konuştuğumuz zaman esip gürlüyoruz. Antalya şöyle bir şehir, böyle bir şehir, Akdeniz'in incisi, dünya turizminin merkezi. İltifatlar sıralanıp gidiyor. Ama gelin görün ki bizim kentimiz bir dünya kenti mi?
Turizm kenti olabiliriz. Ama dünya kenti falan değiliz. Kentimize turist geliyor. Ne için geliyor? Deniz-kum-güneş için. Fiyatlar uygun olduğu için. Yarın başka bir kentte aynı fırsatı bulsa oraya gidiverir. Zorla değil ki.
Ama biz bu kentte yaşayan insanlar olarak en basit şeyleri bile yapamıyoruz. Kentimizi daha yaşanabilir, uygar bir kent haline dönüştüremiyoruz. Çamura bulanmış bir incimiz var. Bir türlü o çamuru silip çıkartamıyoruz. Varlık içinde yokluk yaşıyoruz. Bakın bir iki örneğini vereyim.
Geçen haftalarda gazetemizde okuduk. Havaların ısınmasıyla beraber Konyaaltı sahiline hücum eden vatandaşlar ve turistler kötü bir manzara ile karşılaşmışlar. Sahilde pislik namına ne ararsanız var. Tekneler sintine mi bıraktı, biri gelip mi attı bilmiyorum ama bir önlem alıp da şunun şurası 10 kilometrelik bir sahili niye kontrol edemiyoruz?
İşte Kaleiçi. Mezbelelik dememize ramak kalmış. Açın Antalya Gazetesinde Ömer Güngör beyin yazılarını okuyun. Şu ufacık alanı niye düzenleyemiyoruz? Kaleiçi'ni niye bir huzur ve kafa dinleme merkezi yapamıyoruz?
Kentimizde trafik almış başını gidiyor. Toplu ulaşım deseniz insana borç harç araba aldıracak cinsten. Doğrusu araba sattıran toplu ulaşım. Ama ne gezer bizde öylesi. Cumartesi akşamları Lara istikametine doğru bir gezintiye çıkın. Trafiği tehlikeye atan onlarca sürücü yollarda. Makas ata ata gideni mi ararsınız, son ses müzik açanı mı. Bu kentin trafiğini ve ulaşımını neden bir düzene oturtamıyoruz?
Daha basit bir örnek vereyim. Geçenlerde internette bir fotoğraf gördüm. Yabancı bir ülkede toplu ulaşım araçlarının arkasına bisiklet asmak için özel düzenek koymuşlar. İsteyen bisikletini oraya asıp otobüse binebiliyor. Toplu ulaşımla entegre bisiklet kullanımı bizim için hayal. Peki logar kapağını bile kendi üreten belediyemiz, hepsini geçtim en azından kırmızı otobüslere iki demir kaynatıp böyle bir düzenek neden koyamıyor?
Kentimiz düzgün bir kent niye olamıyor? Neden birileri taşın altına elini koyamıyor, irade gösteremiyor? Herkes tribünlere oynama peşinde. Sahada niye kimse yok? Bazı yazılarımın sonunu bağlamakta zorlanıyorum. Çünkü bağlanacak bir şey yok. Her şey ortada. İşte bu da o yazılardan.