Cuma günü yaşayacağımız Ramazan Bayramına dair nasihatleri hatırlayalım: “Değerli Mü’minler; Rahmeti bol, bereketi bol, sevabı bol bir zaman dilimini geride bırakmış bulunmaktayız. Bizleri böyle bir iklimden faydalandırıp bu gecenin sabahına ulaştıran Cenabı Hakk’a sonsuz sonsuz şükürler olsun.

Belki geçen yıl bu iklimden yararlanıp da bugün aramızda olmayan, Rahmet-i Rahman’a kavuşan nice kardeşlerimiz vardır. Rabbim hepsine rahmet etsin, makamlarını cennet etsin.

Ramazan ayı fırsat ayı idi. Maddî ve manevî kirlerden arınmak için dolu dolu değerlendire bilenler kazandı. Şu anda Ramazan Bayramının, diğer günlere nisbetle verdiği başkalığın şuurunda iseniz, içinizi bir heyecan kaplıyorsa hiç endişeniz olmasın Ramazan Ayından istifade etmişsiniz, ibadetleriniz, tövbeleriniz, hayır-hasenatlarınız indi ilahide makbule şayan olmuş demektir.

 

Allah Rasulü bir gün çok öfkeli bir şekilde: “Benim ismim yanında anıldığı halde salat-ü selam getirmediyse yazıklar olsun! Ramazan ayına kavuştu da fırsat buldu ama kendisini bağışlatamadıysa yazıklar olsun! Anne babasının yaşlılığında yaşlılığına yetişip de, onların sayesinde (onların rızasını almaksuretiyle)cennetlik olamadıysa yazıklar olsun!” buyurdu. Bütün bunlar, insanın nefsini tezkiye etmek için önüne serilmiş birer fırsattır.

Değerli Kardeşlerim; İnsanları maddeten ve bilhassa manen kirleten birçok sebep var. Şirk, küfür, cehalet, dalalet, gaflet, kul hakkı ve ibadetlerden uzak durmak kalbi ve dimağı karartır. Kurtuluşa erebilmek için iman ile küfürden, ilim ile cehaletten, hidayet ile dalaletten, zikir ile gafletten, zekât ile kul hakkından, namaz ile de nefse esaretten kurtulmak lazımdır.

  Küfür ve şirk, sahibini dünya ve âhirette hüsrana sürükler. Bundan temizlenmedikçe diğer felaketlerden kurtulmak mümkün değildir. Küfür ve şirk batağına saplanmış, nefsini tezkiye edememiş olanın Allah katındaki değerini Kur'ân şöyle nitelendiriyor: “And olsun ki, cehennem için de birçok cin ve insan yarattık; onların kalpleri vardır ama anlamazlar; gözleri vardır ama görmezler; kulakları vardır ama işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibi hatta daha sapıktırlar. İşte bunlar gafillerdir.”

 Suret itibariyle insana benzemek, insan olmak için yeterli değildir. Hakiki manada insan olmanın şartı, “sırat-ı müstakim” üzere İslam'ı yaşamaktır. Bunun şartı da, iman nuru ile kalbi aydınlatmaktır. Şair ne güzel ifade etmiş:“ İmandır o cevher ki ilahî ne büyüktür,

    İmansız, paslı yürek sinede yüktür.”

 İmandan nasibi olmayan, çok hayırlı işler yapsa bile onun amellerinin âkıbeti İbrahim sûresi 18. ayette şöyle belirtiliyor:

  “Rab'lerini inkâr edenlerin amellerinin durumu, fırtınalı bir günde, rüzgarın şiddetle savurduğu küle benzer; yaptıklarından hiçbir şey elde edemezler. İşte bu uzak sapıklıktır.”

 

O halde Mü'minler! İnsanın kurtuluşa erebilmesi için imanla, nefsinin küflerini temizlemesi, tekrar küflenmemesi için de salih amelle boyaması gerekir. Böyle huzura varınca da Cenab-ı Hak insanı Cennet’le mükâfatlandırır. İman insanı takva sahibi yapar. Takvaya ulaşabilmek için de şu üç şeye dikkat etmek gerekmektedir: 1-Emirlere uymak 2-Nehiylerden kaçınmak 3-Verâ sahibi olmak(şüpheli şeylerden kaçınmak). Malı temizlemenin yolu da zekâttır. Zengin olup da, fakir Müslümanların hakkını vermeyen, malını kirletmiş olur. Onu halisane bir niyetle veren de malını temiz tutmuş olur.”

Tüm okurlarımın ve Alemi İslamın Ramazan Bayramını tebrik eder, hayırlara vesile olmasını umarım.