Yaklaşık bir hafta öncesiydi.

100.Yıl istikametinden gelip, Antalyaspor alt geçidinden geçip, Liman’a doğru uzanacak olan güzergâhımda ilerliyorum.

Saatler öğleden sonrası 3-4 gibi.

Atatürk Kültür Merkezi’nin tam karşısına düşen (Yeni Arena Stadı’nın önü) yani, benim gidiş güzergâhımda park halinde olan beyaz bir cipin sürücüsü elinde telefon aşağıya inip bagajdan bir şeyler alıp tekrar aracına binip, eliyle kulağına götürdüğü telefon ile konuşur halde yol almaya başladı.

Bir de baktım ki söz konusu cipin sürücüsü dün sabah okumam için önümde duran gazetenin manşet haberinde, “Elini indir-kaldır makamındayım” sözünü kullanan kişi.

Gazeteyi okumayıp, bu yazıyı okuyanların, “E hadi gari” hitaplarını duyar gibiyim.

Milletin vekili Mustafa Akaydın..

Evet, evet yanlış duymadınız Akaydın’ın ta kendisi..

Trafiğin en yoğun olduğu bölgede aracını sağa çekip durduruyor, bagajından bir şeyler alıp tekrar arabasına binip, basıyor gaza. Yan üst yoldan da artık nereye gidiyorsa gidiyor.

Hem de cep telefonuyla konuşa konuşa..

“N’olmuş yani öyle yapıyorsa” diyen mutlaka çıkacaktır.

“Elinin körü olmuş” cevabını yapıştırırım da.,

Yapamaz arkadaş..

Hatta ben yaparım o kesinlikle yapamaz!.

Milletin vekili olduğu için buna asla hakkı yok..

Ben yaptığım takdirde trafik polisi basar cezayı, bendeniz de tıpış tıpış o cezayı ödemeye gitmek zorunda kalırım.

Peki ya o?..

Dedik ya milletin vekili diye..

Eminim ki polis kendisini durdurduğu an, az önce cep telefonunu tuttuğu elini cebine atar, TBMM’den aldığı Milletvekili kimliğini trafik polisine gösterir, “Ben sizin vekilinizim” diyerek cezadan kurtulma yoluna gider..

Kısacası düne kadar karşı çıkıyor gibi gözüktüğü, “Dokunulmazlık zırhını”  üzerine anında geçiriverir.

Yapamaz mı?

Onun adı hoca değil mi?.

Yaparsa da hoca yapamaz mıydı?.

Daha ne?

Yazının başlarında. “Elini indir-kaldır” makamında cümlesini kullanan diye tarifte bulunmuştuk ya.,

Efendim, Antalya Milletvekilimiz Mustafa Akaydın, “Ankara siyasetinde beklediğimi bulamadım. Milletvekilliği makamı meğer elini indir-kaldır makamıymış” tarifini etmiş de.,

Bu sözlerine fena halde takılı kaldım..

Ne demek, “Ankara siyasetinde beklediğimi bulamadım” demek?

Bunu söyleyen vekil de olsa, önce neyi beklediğini söyle ve Millet bilsin de, çoğunluk, “Haaaa” mı der, “Hımmmm” sesi mi çıkartır?

Yoksa..

“Doktorluk, Profesörlük ve Rektörlük derken, gökten zembille indirilen Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığından sonra Milletvekilliğini de kucağında buldun. 5 yıl yaptığın gibi 4 yıl da TBMM’de yan gel yat. Daha ne istiyorsun” demek mi gerekir bilemiyorum..

Bana kalsa.

5 yıl ile Antalya’nın 15 yılını alıp götüren sensin ya..

Allah’tan ki Ankara siyasetinde aradığını bulamamışsın da, Türkiye’nin 4 yılını alıp götüremeyeceksin..

Milletin vekilliği karşılığındaki maaşınla balıkçı barınağına mı gidersin, yoksa Ankara’da kalıp Günaydın’da et-rakı mı yaparsın artık orası senin bileceğin iş..

Ama şu bir gerçek ki, umduğunu bulamasan da, zoruna da gitse indir-kaldır işi senin gerçek manadaki görevin.

Milet bunu yapasın diye seni seçmedi mi?..

Hem ülkede açlık var sefalet diz boyu diye bağır çağır.

Hem de 20 bin liraya yakın Milletvekilliği maaşı al, elini indirip kaldırmak bile zoruna gitsin.

Vay arkadaş!..