Süleyman Şah Türbesi için gece yarısı düzenlenen operasyonla ilgili, bir-iki laf da ben edeceğim..

Acaba birkaç kişiyi daha “AKILCI olmaya” yöneltebilir miyim, bilmiyorum..

Biliyorsunuz..

Bu operasyon iki gündür bazı kesimlerin övgüsüne, muhalefet kesiminin ise (her zamanki gibi) mantıksızca eleştirilerine-saldırılarına neden oluyor..

Bu operasyonun “kansız” sonuçlanması, birilerini çılgına çevirdi sanki..

Özellikle “klavye kahramanları” öylesine coşmuş durumda ki, durdurabilene aşk olsun..

Ama dikkat ediyorum, bu klavye kahramanlarının çoğu “Süleyman Şah”tan da, olan-bitenden de bihaber..

Ve iktidara “bilinçsizce” saldırıyorlar..

Çünkü..

“Yanlış mı yapıyoruz” diye düşünmeden..

Ya örnek aldıkları, ya oy verecekleri ya da çıkar bekledikleri parti ve kişilerin izinden gidiyorlar..

Hatta..

Aralarında Süleyman Şah sorulunca, “Hazreti Süleyman'ın şeysi değil mi?” diyenler çoğunlukta..

Yine, “birileri öyle söyledi” diye, o türbenin oraya 1936’da yapıldığını zannediyor..

Önce bu bilgileri netleştirelim..

Süleyman Şah, Haçlı Seferlerine karşı Filistin’e gitmek isterken 1227 yılında Fırat Nehri’nde boğulmuş..

Klavye kahramanlarının kafasına bakarsak, adamcağız 711 yıl boyunca Fırat'ta yüzmüş ve bunlar 1938 yılında bulup sahip çıkarak cenazesine türbe yapmışlar..

Düne kadar, “Osmanlı barbardı, katildi, uçkur manyaklarıydı, onlar bizim atalarımız olamaz” diyen bir kesim, bir anda Osmanlı'yı savunur hale geliverdi..

Diyorlar ki;

“Kanla aldığımız toprakları savunamadılar, ilk kez toprak kaybettik..”

Ama, yanılıyorlar..

“Türkiye'nin toprak kaybettiği konusunda” yılları karıştırıyorlar..

O topraklar, 1926 yılındaki “Ankara Anlaşması”yla kaybedildi..

Musul, Kerkük ve bu iki bölgedeki petrol yataklarını İngiltere'ye 500.000 Sterlin karşılığında “peşkeş çekenleri” kurtarıcı olarak görmeleri, “bir türbenin yerini değiştirenlere” ise toprak satan hain damgası vurmaları olacak şey değil..

Bunu bilmemelerine –bence- imkan yok..

Ama, 89 yıl geriden geldikleri için ya yeni duyuyorlar ya da iktidara karşı kışkırtıcı olmak-saldırmak işlerine geliyor..

Gelelim “o türbe”ye..

“Süleyman Şah Türbesi” 1975 yılına kadar Türkiye sınırına 100 kilometre uzaklıktaki Caber Kalesi’nin eteklerindeydi..

Birinci yer değişikliği 1939 yılında Refik Saydam hükümeti işbaşındayken gerçekleştirildi..

Harabeye dönmesi üzerine tamiri de mümkün olmayan türbe, “kalenin içinde” başka bir noktaya taşındı..

1975 yılında Süleyman Demirel iktidardayken aynı türbe, bu kez Caber Kalesi'nden çıkarılarak Karakozak bölgesine taşındı..

CHP'li Refik Saydam, Caber Kalesi’ni verip 10 dönümlük araziye “Peki” deyince problem yok..

Adalet Parti’li Süleyman Demirel döneminde taşınınca da sıkıntı yok..

Ama..

AK Parti döneminde taşınınca, “vay efendim siz kanla aldığımız toprakları masa başında nasıl verirsiniz” vaveylası kopuyor..

Niye sizleri “AKILCI” olmaya çağırdığımı anlatabildim mi acaba?

Bu operasyon için hükümetin iki seçeneği vardı..

BİR.. Ya IŞİD’in 38 askerimizi katletmesine ve büyük bir savaşa zemin hazırlanacaktı..

İKİ.. Ya da oradaki 38 askerin hayatı ve türbe başka bir yere nakledilecekti..

Ve dikkat..

Muhalefet günlerdir, “Süleyman Şah türbesine bir operasyon yapılacağını” söylüyor, hatta bazıları türbenin IŞİD tarafından ele geçirildiğini bile iddia edip hükümeti harekete geçmeye çağırıyordu..

Şimdi aynı kişiler, “sen neden orada durup savaşmadın” diye hükümeti suçluyor..

Bu size de manidar gelmiyor mu?

Öte yandan..

Özellikle CHP Genel Başkanı ile Genel Sekreteri büyük bir telaş içinde, Ak Parti hükümetini “vatanı satmak”la suçluyorlar..

Diyorlar ki;

“90 yıllık Cumhuriyet tarihinde ilk defa savaşmadan topraklarımızı kaybediyoruz, bu kabul edilebilecek bir durum değildir..”

Şimdi ben Kemal Kılıçdaroğlu ve Gürsel Tekin’e soruyorum:

“Atatürk’ün, ‘savaş meydanlarında emperyalizme karşı savaşırken kurduk’ dediği siyasi hareket, yani CHP, bu ülkeyi türlü entrikalarla ele geçirmeye çalışan güçlere, savaşmadan nasıl teslim edildi?”

Bu durum “kabul edilebilecek” bir durum mudur?

Bütün TC vatandaşlarını “AKILCI” olmaya davet ediyorum..

Ana ilkelerinden biri “devletçilik” olan CHP’yi yönetenlerin, “devlet entrikalarla teslim alınmak istenirken, niçin bu kavgada devletten yana olmadıklarını ve niye devleti teslim almak isteyenlere teslim olduklarını” anlatmaları gerekmez mi?

Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaya kalkmayın..

Bu vatan hepimizin..