Geçtiğimiz günlerde bir yakınımı eski SSK olarak bilinen Atatürk Devlet hastanesi’ne götürdük.
Normal poliklinik sırası aldığımızdan sıramız gelince doktorun yanına geçtik.
Doktor hasta yakınımız ile ilgili acil bir işlem yapılması gerektiği tanısına vararak, bizi acil servise yönlendirdi. Bunu yaparken de acildeki nöbetçi doktora ne yapılması gerektiği yönünde bilgiler verdi.
Acil’e geçtik.
Kimliğimizi verip, kayıt işlemleri ivedilikle yapıldıktan sonra bir görevli hastamızı tekerlekli sandalyeye oturtarak, acilin hastalar kısmına götürmeye hazırlanıyordu ki, yan tarafta bizim gibi hasta olarak müracaat yapan bayana görevli soruyordu.
“Neyin var?”
“Yutkunamıyorum boğazım ağrıyor.”
Buyur buradan yak.
Sabahın saat 09.00’u. Ve boğazındaki şişlik nedeniyle yutkunamayan bayan hastanenin acil kısmına geliyordu.
Bir an o hastaya, “Buz yut geçer(!)” diyesim geldi.
Ve bizim için yönlendirilen bayan görevli hastamızı içeriye aldı.
Sıra sıra muayene masası. Tabi ki perdelerle çevrilmiş.
Muayene için yatan kişiye başında duran belli-ki doktor soruyor:
“Neyin var. Niçin acil olarak müracaatta bulundunuz?
“Kendimde bir halsizlik hissediyorum. İştahım da yok” cevabı vermez mi?
Tabiri caizse tırnağı sızlayan acile gelmiş mi ne?
Beklerken olanları görünce kendi kendime, “Allah’ım ne günlere kaldık” demişim ki, “Bunlar bir şey mi ağabey. Neleri gelmiyor ki buraya” cevabı veriyordu bayan görevli..
Yazık günah..
Poliklinikler açıkken..
Pratisyen konumundaki aile hekimlerini geçtim, Dahiliye’den tutun da onca uzman doktor dururken işin en kolay yoluna kaçıp, “Yutkunamıyorum” diye kendisini acile atanından tutun da, “Halsizlik hissediyorum” diyene kadar acil hizmeti veriliyordu.
Vermeseler?
Doktorlara bıçak çekene mi rastlamazsın, sinkafta bulunanlara mı?
Üstüne üstlük bir de o doktor hakkında bakanlık soruşturma bile açar..
Peki ya madalyonun diğer yüzü..
Normal poliklinik randevusunu alıp, Kardiyoloji bölümüne müracaat eden. Muayene sırasında aciliyet teşkil ettiğinden olacak ki, hastayı acil servise gönderip ivedilikle serum ve o serumun içerisine 6-7 çeşit ilaç katılması talimatı verilmesi..
O hasta bizzat benim yakınım. Ve ben de oracıkta her şeye şahitlik yapıyorum.
Ve aciliyetten acile gönderilen biz, kendisini halsiz hisseden hastanın arkasında bekliyoruz..
Sıramız geldi içeriye alındık, ivedilikle serum takıldı, oksijen aparatları bağlandı, gerekli tüm müdahale anında yapıldı.
Benim bir gözüm de kendisini halsiz hissettiği için acil servise gelen o hastada. Doktor hemşireye bir şeyler söyledi. Hemşire gitti az sonra elinde bir şırınga ile gelip, “Uzanır mısınız” dedi, iğneyi yapıp çıktı. Doktor halsiz hastaya, “İşlemleriniz bu kadar. En kısa sürede dahiliye uzmanına görünün” deyip hastayı gönderdi.
Her boğazı ağrıyan, her kendisini halsiz hisseden hastanelerin acil servisine koştuğu sürece, durumu hakikaten acil olanların gerçek kul hakkını yiyorlar haberleri bile yok.
Acil servislere gelenler için de 5 TL muayene ücreti talep edilse, merak ediyorum da gelen sayısı o kadar çok olur mu ki?
Durumu acil olupta müdahale gerekenler zaten o paranın elli katını sıhhati için gönül rızasıyla verir.
Hazır konu sağlıktan açılmışken..
Önceki gün saatler 17.15’i göstermekte olduğu sırada Güllük Caddesi’nden TRT istikametine doğru gidiyorum. Milli Egemenlik Caddesi tarafından bir ambulans sireni çala çala geliyor. Tabi o çalmaya siren denirse.
Ambulans şöförü, Teomanpaşa-Milli Egemenlik caddesi kavşağına gelip, araç yoğunluğundan karşı geliş istikametine döndü.
Siren çalıyordu ama biraz da yağıştan olacak tıkanan trafik milim ilerlemiyordu.
Siren çalıyordu ama siren demeye bin şahit ister. Normal bir iş yerinin alarm sesi ondan kat be kat yüksek sesle çalar.
Ambulansların siren sesleri bence ortalığı inletmeli.
İnletmeli ki, öndeki sağırlar duyabilsin..