Şubat 2025’te Kadıköy’de yaşanan ve tüm Türkiye’yi derinden sarsan olay, bir kez daha şu soruyu gündeme taşıdı: Ağır suçlara karışan çocuklar nasıl yargılanmalı? 14 yaşındaki Mattia Ahmet Minguzzi'nin iki yaşıtı tarafından bıçaklanarak ve tekmelenerek öldürülmesi sonrası, kamuoyunda “suça sürüklenen çocuk” kavramı sert şekilde tartışılır oldu. Kimi “Bu çocuklar failler, indirim değil en ağır ceza verilmeli” dedi; kimi ise “Onlar hâlâ çocuk, cezadan çok rehabilitasyon önemli” diye karşı çıktı.
Türkiye’de çocuk ceza hukukuna dair bu çetrefilli tartışmayı, dünyadaki uygulamalar ve çocuk hakları perspektifiyle birlikte inceledik.
Kavramlar değişti, bakış açısı değişti mi?
Çocukların “suçlu” olarak etiketlenmesini önlemek için, Türkiye’de 2005’te yürürlüğe giren Çocuk Koruma Kanunu’yla “suça sürüklenen çocuk” ifadesi kullanılmaya başlandı. Böylece çocukların suçu tek başına ve bilinçli şekilde işlemediği; çoğu zaman aile, çevre ve sosyo-ekonomik koşullar nedeniyle “sürüklendikleri” vurgulanmak istendi.
Ancak bazı hukukçular, bu kavramın bile yeterince koruyucu olmadığını söylüyor. Ankara Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı Hasan Erdoğan, “BM ve UNICEF gibi kurumlar, ‘hukukla çatışma içindeki çocuk’ ifadesini kullanıyor. Türkiye’de de çocuğu doğrudan fail gibi göstermeyen, daha nötr ifadeler tercih edilmeli” diyor. Çünkü bir çocuğun yaptığının suç olduğunu bilmesi ile bu davranışın ağır sonuçlarını kavrayabilmesi aynı şey değil.
Türkiye’de sistem nasıl?
Türkiye’de çocuklar ceza hukukunda iki yaş grubunda ele alınıyor:
12–15 yaş arası
15–18 yaş arası
12–15 yaş arası çocuklar için sosyal inceleme raporları hazırlanıyor. Ailesi, okulu, çevresi araştırılıyor. Ama hukukçulara göre bu raporlar çoğunlukla yüzeysel kalıyor: Sadece “Bu çocuğun suçu işlediğinin farkında mıydı?” gibi birkaç soruyla dosyaya giriyor. Erdoğan, “Avrupa’da çok detaylı sosyal incelemeler yapılırken bizde adliye koridorunda iki soruyla rapor düzenleniyor. Bu yüzden sistem işlemiyor” diyor.
15–18 yaş grubundaysa, hâkim çocuğun cezai ehliyetine kendi takdiriyle karar veriyor. Teoride çocuk mahkemeleri ve çocuk ağır ceza mahkemeleri var; ancak pratikte dosyalar sıkça yetişkin mahkemelerinde, hatta ters kelepçeyle duruşmaya getirilen çocuklarla yürütülüyor.
Avrupa ve ABD’de nasıl?
Dünya genelinde çocukların cezai sorumluluğu için asgari bir yaş belirleniyor. BM standartlarına göre bu sınır en az 12 olmalı. Türkiye’de de bu sınır 12.
Avrupa’da tablo şöyle:
Fransa: 13 yaşından küçük çocuk cezai sorumlu değil; 13–17 yaş arası “eğitim odaklı” cezalar.
Almanya: 14 yaş altı çocuk sorumsuz; 14–17 yaş arası çocuk mahkemelerinde yargılanıyor. Hatta 18–21 yaş arası “olgunlaşmamış” gençler de çocuk gibi yargılanabiliyor.
Hollanda: Gelişimsel olgunluk durumuna göre 23 yaşına kadar çocuk gibi yargılama mümkün.
İsveç: Cezai sorumluluk yaşı 15.
ABD ve İngiltere’de ise daha katı bir “güvenlikçi” yaklaşım var. ABD’de çoğu eyalet asgari yaşı 10–12 belirliyor; ağır suçlarda çocukların yetişkin mahkemesine nakli yasal. İngiltere’de de 10 yaşından itibaren çocuklar suçun yanlış olduğunu biliyorlarsa cezai sorumlu sayılıyor.
Suç ve ceza: Avrupa mı, ABD mi?
Avrupa’da çocuklar için ağır cezalar pek mümkün değil:
Almanya: 18 yaş altı için en ağır ceza 10 yıl.
Hollanda: Gençler için genelde 2 yıl, çok ciddi suçlarda bile 7 yıl sınırı.
İsveç: Genellikle güvenli bakım evleri, en fazla 4 yıl.
ABD’de ise durum farklı: Ağır suçlarda çocuklar yetişkin mahkemelerinde yargılanabiliyor, çok uzun hapis cezaları alabiliyorlar. Bazı eyaletlerde müebbet hâlâ mümkün, idam ise yasak.
Türkiye’de tablo ne yazık ki karışık
Türkiye’de “çocuk” statüsü teoride korunuyor; ama uygulamada ağır aksak. Erdoğan’ın verdiği örnek çarpıcı: Büyük bir uyuşturucu operasyonunda gözaltına alınan 97 çocuğun ifadesi, çocuk savcısı yerine kaçakçılık savcıları tarafından alınıyor ve 94’ü tutuklanıyor. Çocuklar bölgesel cezaevlerine gönderiliyor, ailelerinden ve avukatlarından uzak kalıyor.
Cezaevinde çocukların ihtiyaçlarını karşılamak için kantinlerde çalıştığı bile oluyor. Çocuk mahkemelerinin asli görevi olan “koruyucu ve destekleyici tedbirler” –örneğin eğitim, sağlık, danışmanlık– ise dosyalara girmiyor.
Peki ya tekrar suç işleme oranları?
Çocukların hapisten çıktıktan sonra yeniden suça karışma oranı, sistemin başarısını ölçen önemli bir veri.
ABD’de tutuklu gençlerin %55’i bir yıl içinde tekrar suç işliyor.
Almanya’da eskiden oran %70–80 iken, ıslah odaklı sistemle bugün çok düştü.
Hollanda’da zorunlu terapi gören gençlerin sadece %13,5’i iki yıl içinde suç işliyor.
Türkiye’de resmi veri yok. Saha araştırmaları %25–35 aralığından söz etse de Erdoğan “Ben 22 kez cezaevine giren çocuk gördüm; oran %90’a kadar çıkıyor” diyor.
Yetişkin gibi yargılama: Çözüm mü?
Toplumda sık dile getirilen “Çocuk da olsa ağır suç işlediyse yetişkin gibi yargılansın” görüşü, dünyada da tartışmalı. ABD ve İngiltere’de örnekler var; ancak çoğu hukukçu bunun çözüm değil, daha büyük sorunlara kapı araladığını savunuyor.
Çocukları dışlamak, etiketlemek ve sistem dışına itmek; onları suç döngüsünden çıkaramadığı gibi, suça bağımlı hale de getirebiliyor.
Son söz: Çocuk da olsa suç işlerse...
Evet, çocuk da suç işleyebilir. Ancak dünyada yaygın yaklaşım: Çocuğu cezalandırmak değil, korumak ve topluma geri kazandırmak.
Hukukun amacı; çocukları “kaybolmuş kuşak” olarak görmek değil, neden suça itildiklerini anlamak ve yeniden güvenli bir yola çekebilmek.
Çünkü istatistiklerin de gösterdiği gibi, cezayla değil; eğitim, terapi ve sosyal destekle yeniden suç işlemelerini engellemek mümkün.
Kaynak: Euronews
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
[email protected]