“Ergenekon” tutuklamalarının ardından gazeteciler bir kez daha ayağa kalktı..
Günlerdir televizyon ve yazılı basında süren “basın hürriyeti” tartışmaları, önceki gün yapılan “protesto gösterileri” ile sürdü..
Tartışmalar ara vermeden devam ediyor..
Her konuşan da, sözünü şöyle bitiriyor:
“Basın hürdür, sansür edilemez..”

Bu meslekte 42. yılı da devirdim..
Hükümetler geldi geçti..
Darbeler yapıldı.
Sözler verildi..
Hiçbir şey değişmedi..
Gazeteci “basın hürdür” diye bağırıyor, ama kimse bunu iplemiyor..

Eğri oturup, doğru konuşalım..
O “basın hürdür, sansür edilemez” diye bağıran arkadaşlarımız, gerçekten “hür” olduklarına inanıyorlar mı?
“Hür basın” olabilmenin gereklerini yerine getiriyorlar mı?
Gelin buna biraz bakalım..

“Hür”ün sözlükteki karşılığı, “özgür, bağımsız”..
Bağımsız ne demek?
“Davranışlarını, tutumunu, girişimlerini herhangi bir gücün etkisinde kalmadan düzenleyebilen” demek..
Geçen hafta Salı günü TV’de program konuğum olan araştırmacı-yazar Yılmaz Dikbaş, “İğfal” isimli son kitabında “belgelere” dayanarak, Türkiye’deki “basın hürdür” diyen, ama “hür olmayan” gazetecileri isim isim yazmış..
Dikbaş şöyle diyor:
“Birinden ‘hibe’ (karşılıksız para) alan biri, bunun altında ezilir, para aldığı kişiye yaranmak ister..
İnsan psikoloji böyledir..
Türkiye’deki gazetecilerin, (özellikle köşe kapmış, üst düzey yönetici olanlar) AB’den hibe almışlar, hala da alıyorlar..
Şimdi bu gazetecileri hür olarak kabul edebilir miyiz?
Kendi özgür düşüncelerini özgürce yazabilirler veya televizyonlarda söyleyebilirler mi?” (Aslında bu hibe alanlar arasında profesörler, belediyeler, dernekler daha çok kişi ve kuruluş var, ama bugün onlar konumuz değil)

İsterseniz Antalya’dan da sıcak bir örnek de ben vereyim..
Berlin’de düzenlenen turizm fuarına Antalya’dan birkaç gazeteci arkadaşım gitti..
Köşe yazarları, gazete ve internet gazetesi sahipleri vesaire..
Nasıl gittiler?
Büyükşehir Belediyesi’nin sağladığı imkanlarla..
Şimdi soruyorum:
Bu arkadaşlarımız..
Büyükşehir Başkanı Mustafa Akaydın’la ilgili “olumsuz” bir şey yazabilirler mi artık?
Yazamazlar..
Ve göreceksiniz..
“Basın hürdür, sansür edilemez” diye ahkam kesenler de ilk bu arkadaşlarımız olacak..

Neymiş, Başbakan gazetelere karışıyormuş..
Böyle başa böyle tarak..
Bence az bile yapıyor..
Özetle..
Gazeteciler “hür olmak” istiyorsa..
Öncelikle özgür düşüncelerini kısıtlayacak ilişkilerden kendilerini soyutlamak zorundalar..
Yoksa..
Bir-iki meslektaşı tutuklanınca ayağa kalkıp bağırmakla “özgür-hür” olunmaz..
Olunmuyor..

İçimizde, “davranışlarını, tutumunu, girişimlerini herhangi bir gücün etkisinde kalmadan düzenleyebilen” gazeteci bir elin parmaklarını geçmez..
Birileri gazetecilik yapıyor, birileri gazetecilik oynuyor..
Bu arada..
Kurunun arasında gazetecilik yapanlar da tutuşup gidiyor işte..
Yaaangın vaaaarrr..