Cumhuriyet Gazetesi’ne yapılan operasyondan sonra..

Onlarca yıldır, binlerce kez duyduğum ve ömrüm olursa yüzbinlerce kere daha duyacağım “laflar” yine tekrar ediliyor..

Her konuşan sözünü şöyle bitiriyor:

“Basın hürdür, sansür edilemez..”

HİÇBİR ŞEY DEĞİŞMEDİ

Bu meslekte 48. yılı da devirdim..

Hükümetler geldi geçti..

Darbeler yapıldı.

Sözler verildi..

Hiçbir şey değişmedi..

Gazeteci “basın hürdür” diye bağırıyor, ama kimse bunu iplemiyor..

Eğri oturup, doğru konuşalım..

O “basın hürdür, sansür edilemez” diye bağıran arkadaşlarımız, gerçekten “hür” olduklarına inanıyorlar mı?

“Hür basın” olabilmenin gereklerini yerine getiriyorlar mı?

Gelin buna biraz bakalım..

“BAĞIMSIZ” NE DEMEK?

“Hür”ün sözlükteki karşılığı, “özgür, bağımsız”..

Bağımsız ne demek?

“Davranışlarını, tutumunu, girişimlerini herhangi bir gücün etkisinde kalmadan düzenleyebilen” demek..

Görüşlerine ve tespitlerine güvendiğim araştırmacı-yazar Yılmaz Dikbaş, “İğfal” isimli kitabında “belgelere” dayanarak, Türkiye’deki “basın hürdür” diyen, ama “hür olmayan” gazetecileri isim isim yazmış..

Dikbaş şöyle diyor:

“Birinden ‘hibe’ (karşılıksız para) alan biri, bunun altında ezilir, para aldığı kişiye yaranmak ister..

İnsan psikoloji böyledir..

Türkiye’deki gazetecilerin, (özellikle köşe kapmış, üst düzey yönetici olanlar) AB’den hibe almışlar, hala da alıyorlar..

Şimdi bu gazetecileri hür olarak kabul edebilir miyiz?

Kendi özgür düşüncelerini özgürce yazabilirler veya televizyonlarda söyleyebilirler mi?”

(Aslında bu hibe alanlar arasında profesörler, belediyeler, dernekler daha çok kişi ve kuruluş var, ama bugün onlar konumuz değil..)

“KÜÇÜCÜK” BİR ÖRNEK

İsterseniz Antalya’dan basit bir örnek de ben vereyim..

Turizm fuarlarına Antalya’dan giden “gazeteciler” oluyor..

Köşe yazarları, gazete ve internet gazetesi sahipleri vesaire..

Nasıl gidiyorlar?

Bir belediyenin ya da bir turizmcinin sağladığı imkanlarla..

Şimdi soruyorum:

“Bu arkadaşlarımız, kendilerine bedava yurtdışı seyahat imkanı sağlayan belediye başkanı ya da turizmciyle ilgili olumsuz bir şey olsa, onlarla ilgili ‘olumsuz’ bir şey yazabilir ya da haber yapabilirler mi?”

Yazamazlar, yapamazlar..

Ya da..

Bazı gazeteciler bir gruba, bir zümreye dayıyor sırtını, alıyor ekstra maaşını ve onlar ne isterse onu yazıyor, onu haber yapıyor..

Ve iyi izleyin göreceksiniz..

“Basın hürdür, sansür edilemez” diye ahkam kesenler de genellikle bu arkadaşlarımız oluyor hep..

Neymiş?

Hükümet gazetelere karışıyormuş, gazeteciler gözaltına alınıyormuş, gazetelere operasyon yapılıyormuş, sansür uygulanıyormuş..

Kusura bakmayın, ama böyle başa böyle tarak..

Aldıkları hibelerle, bedava seyahatlerle ve ekstra maaşlarla “hür basın” olabilmenin yollarını kendileri tıkayanlar, bunlara kızmayacak..

Bence az bile yapıyorlar..

GAZETECİLİK BİR OYUN DEĞİL

Özetle..

Gazeteciler “hür olmak” istiyorsa..

Öncelikle “özgür düşüncelerini kısıtlayacak ilişkilerden” kendilerini soyutlamak zorundalar..

Yoksa..

Bir-iki meslektaşı tutuklanınca ayağa kalkıp bağırmakla “özgür-hür” olunmaz..

Olunmuyor..

Unutmayın, “ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz”..

İçimizde, “davranışlarını, tutumunu, girişimlerini herhangi bir gücün etkisinde kalmadan düzenleyebilen” gazeteci bir elin parmaklarını geçmez..

Birileri gazetecilik yapıyor, birileri gazetecilik oynuyor..

Bu arada..

Kurunun arasında gazetecilik yapanlar da tutuşup gidiyor işte..

Ve biz gazetecilerin hayatı, “sansür edilmeyen hür basın istemekle ve bizi iplemeyenleri izlemekle” geçip gidiyor..