Altı aydır yazmıyordum. Tatil yapmak için çok uzun bir süre, ancak ben tatilde değildim. Altı ayın neredeyse her günü yine işimin başında, yine Akdeniz Manşet’teki odamdaydım. Bu süre zarfında, okurlarımı çok özledim. Görüşlerimi sizlerle paylaşmayı, çok özledim.
Paslandım mı? Bana göre, hayır. Fakat yine de bunun yanıtını değerli okurlar verecektir. Bu süre zarfında çok arayan oldu. “Neden yazmıyorsun? Yazılarını özledik” diyenler oldu. Onlara neden yazmadığımın yanıtlarını verdim. Bir kez daha buradan tekrar edeyim. Bazı sağlık sorunları, işimiz ile ilgili müthiş yoğunluk ve bunlara bağlı olarak sağlıklı yazamama endişesi üç temel nedendi. Zaten yazılara ara vermeden bir süre önce, bu endişelerimi haklı çıkaran olaylar da yaşanmıştı. Yazılar, bir gün çıkıyor, iki gün çıkmıyordu. Buda değerli okurlara saygısızlık olmaya başlamıştı. O saygısızlığı yapmaktansa, sağlıklı yazabileceğim güne kadar ara vermek en doğrusu olacaktı. İşte sizlerden altı aydır uzak kalmam bu sebeptendi.
Bugün itibariyle hem sağlık sorunlarını, hem iş sorunlarını çözmüş olarak, tekrar karşınızdayım. İnşallah her sabah yine sizlerle buluşmanın mutluluğunu yaşayacağım. Bu sefer kesintisiz ve düzenli olarak.
Altı ayda neler oldu?
Antalya’da çok şey yaşandı. Neredeyse her sabah yeni bir olay yaşandı, neredeyse her gün yeni bir haber patladı. Akdeniz Manşet’in deneyimli ekipleri, sizlere yaşadığınız kentten haber verme yolunda gece, gündüz demeden çalıştı. Değerli yazarlarımız bunlarla ilgili yorumlarını sizlerle paylaştı. Bugün dönüp, geçmiş altı aya bakınca, yapılacak yorumların bir kitap haline gelebileceğini görüyorum. O nedenle ben sadece 21 Haziran 2011 günü yayınlanan son yazımın konusuna değinmek istiyorum. O yazı “Halkkart” ve “Ulaşım sorunları” ile ilgiliydi. Altı ay sonra geldiğimiz noktada maalesef sorunlar bitmek yerine, çığ gibi büyümüş görünüyor.
Geçtiğimiz günlerde Antalya Emniyet Müdürlüğü ekipleri, A Kent firmasını bastı. Bazı evraklara el koyup, incelemek için emniyete götürdü. Bu haberi herkes duymuştur. Ben de gazetemizin ertesi günkü sayısında okudum. Süreci bir yazar değil de, bir okur olarak takip etmeye başladım. Dikkatimi ve ilgimi iki mesele çekti. Bir tanesi o baskından iki saat önce, adı Halkkart ve A Kent firması ile özdeşleşen Büyükşehir Belediyesi Hukuk Müşaviri İlker Gedik’in yurt dışına çıkmasıydı. Bir belediye bürokratı, “Almanya’ya kaçtı” derken, bir başkası “Hayır Rusya’da” dedi. Gedik kaçmışmıydı? Bunu bilmiyorum. Kaçtığını da iddia etmiyorum. İlgimi çeken bir başka mesele ise Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın’ın açıklamasıydı. Akaydın, “Ben bu firmayı altı ay önce uyarmıştım” diyordu.
Sevgili Akaydın’a hiç kimse sormadı, ben sorayım. Acaba firmayı altı ay önce ne için uyarmıştı? Böyle bir gelişme olacağını nereden biliyordu? Birileri kendisine haber mi vermişti?
Akaydın’ın adliye veya polis içinde kuşlarımı vardı, yoksa bu firmaya güvenimi yoktu? Baskın sonrası firmaya kefil olup, “Temiz bir firma olduğunu biliyorum” demesi, ikinci seçeneceği ortadan kaldırıyor olmalıdır. O zaman, birinci seçenek üzerinde durmak gerekmiyor mu?
Bu sorulara ek olarak birde bilgi vereyim. Bu baskından üç hafta önce bana bir ihbar geldi. Kalkıp, Lara’ya gittim. The Marmara otel yakınlarında kendi gözlerimle üç kişinin kuytu bir köşede sohbet ettiğini gördüm. Bu kişilerden biri belediye bürokratı, biri emniyet yetkilisi, biri de işadamıydı. Acaba orada sohbetin konusu neydi?
Trend Haberler

Ali Yılmaz’ın tüm mal varlığına el konuldu

Meğer Narenciye’yi Karabulut almış!

Ali Yılmaz dahil 8 kişi cezaevine gönderildi

Antalya’nın köklü kuyumcusu sessizce kapandı: Gökhan Böcek yaktı ve kaçtı

Ali Yılmaz sessizliğini bozdu: ‘İş birliği olsaydı davalık olmazdım’

Yapay zeka terapi yerine geçemez: Empatiyi sadece taklit eder