Bir dostum anlattı:

“Geçenlerde tanıdıklarımızdan birinin düğününe gittik. Halay çektik, doyasıya eğlendik. Daha sonra oturup sohbet ederken yan komşunun cenazesi olduğunu gördük. Yani sağımızda düğün, solumuzda cenaze evi vardı. Bir süre sonra cenazesi olan evden birileri geldi. Mahcup bir şekilde ‘Bizim birazdan mevlit okunacak. Rica etsek müziği kısa bir süreliğine keser misiniz?’ dedi. Düğün için bulunduğumuz evin büyüğü ise, ‘Kusura bakmayınız, eğlencemizi kesemeyiz’ diyerek komşusunun bu ricasını geri çevirdi.”

Bu olayı dinlerken hakikaten kötü oldum.

“Biz ne ara birbirimize karşı bu kadar hoşgörüsüz olduk” demekten kendimi alamadım.

Sonra birden bire geçmişe gittim.

Çocukluk yıllarımda bırakın komşumuzu, mahalleden, hatta ilçeden bir kişi vefat ettiğinde o acılı ailenin acısını paylaşırdık. Gider konuk ağırlamakta yardımcı olurduk. Annelerimiz taziyeye gelenlere yemek pişirir, bizler de çay dağıtırdık. Babalarımız da taziye çadırı kalkana kadar maddi ve manevi bütün desteğini verirdi.

Sadece bu kadar mı?

Tabi ki değil.

Uzun bir süre evlerimizde televizyon ve radyo gibi aygıtlar açılmazdı.

Yakın bir tarihte düğün olacaksa ertelenirdi. Mutlaka düğün yapılması gerekiyorsa kesinlikle cenazesi olan aileden izin alınırdı. Kısacası birbirimizin acısını paylaşır ve hafifletmeye çalışırdık.

Maalesef son dönemlerde birbirimize karşı saygı çerçevelerini kırdık. En acımasız şekilde birbirimizi eleştirir olduk. Bırakın acıları paylaşmayı, daha fazla nasıl acı yaşatırım gibi yollara başvurmaya başladık. Dahası aynı siyasi görüşte olmayan kişilere düşman gözüyle bakar olduk.

Bize niye böyle oldu? Neden birbirimize karşı bu kadar acımasız olduk. Oysa en büyük özelliğimiz yardımseverliğimiz değil miydi?