Dün, Ak Parti yönetimine ve Recep Tayyip Erdoğan’a alabildiğine karşı olan bir araştırmacı-yazar dostumla öğle yemeğinde birlikte olduk..
Yemek boyunca “siyaset ve barış süreci”ni konuştuk..
Hiçbir şeyi araştırmadan, belgelere dayandırmadan yazı ve kitap yazmayan bu dostum, “Recep Tayyip en az 10-15 yıl daha hükümetin başı olarak bu ülkeyi yönetmelidir, yoksa Türkiye çok zor bir döneme girer” dedi..
Şaşırdım..
“Adam Türkiye’yi yeniden yarattı.. Dikkatle izliyorum da; duruşuyla, söylemleriyle, yaptıklarıyla adeta Atatürk’ü taklit ediyor” dedi..
Daha da şaşıdım..
“Çoğunluğu profesör olan birçok ‘aydın’ insanla yaptığımız sohbetlerde, bunu söylediğimde bana kızıyorlar.. Ben de önce Atatürk’ün, sonra Erdoğan’ın uygulamalarını ve hareketlerini anlatıyorum.. Tıpatıp benzerliklere rağmen hala “olmaz öyle şey’ deyip, gerçekleri görmezden gelmeyi marifet sayıyorlar” dedi.
Daha fazla şaşırdım..
“Bana göre Başbakan Erdoğan Atatürk’ü çok iyi okumuş, öğrenmiş ve herşeyi onun gibi yapıyor.. Bana karşı gelenlerin Atatürk’ü Erdoğan kadar bildiklerinden kuşkuluyum” dedi..
Buna hiç şaşırmadım..
Çünkü..
Olaylara ve insanlara sadece CHP gözlüğüyle bakanlar, “kimseyi dinlemez”ler..
Herşeyi en iyi onlar bilir, onlar görür ve onlar ne derse doğrudur, aksi düşünülemez, tartışılamaz..
Dinlemedikleri, çok yönlü tartışmayı sevmedikleri için de asla “gerçekleri” görmez ve kabul etmezler..
Ben de araştırmacı-yazar dostuma bunları söyledim..
“Sana aynen katılıyorum” dedi..
…
“Benim için senin görüşlerin değerlidir ve bugüne kadar hep de haklı çıktınız zaten.. Şu andaki ortamı nasıl gördüğünüzü merak ediyorum” diye sordu..
Ben de ona, onun söylediklerini tekrar ettim..
“Dua edelim de Recep Tayyip Erdoğan en az bir 10-15 yıl daha bu ülkenin başından gitmesin” dedim..
Ve şu açıklamayı yapma gereği duydum:
“Şu anda ülkede ne bir muhalefet, ne de bir iktidar alternatifi göremiyorum..
Saflaşmaya bakacak olursak, iktidara en yakın parti CHP gibi görünüyor..
Ama..
Kendi içinde bile 3-4 parçaya bölünmüş, birbirlerine selam bile vermeyenlere bu ülke teslim edilebilir mi?
Muhalefet vizyonları ve misyonları sadece ‘Başbakan’la laf yarışı yapmak’ olan genel başkanların yönettiği partilerden bu ülkeye hayır gelir mi?”
Buna benzer daha birçok şey söyledim tabii..
Araştırmacı-yazar dostum, “benim tespitlerim de seninkiyle aynen örtüşüyor” dedi..
…
“Barış süreci” ile ilgili düşüncelerimi sordu..
Yukarıda kısaca anlattığım muhalefetin, millete sürekli olarak “korku” empoze ettiğini söyledim..
Dedim ki:
“3 ay öncesine kadar muhalefet bu akan kanlar için hükümeti suçlamıyor muydu?
Durdurulmasını istemiyor muydu?
Buyurun; 3 aydır şehit yok, gazi yok, çatışma-mayın-saldırı-baskın yok..
Bu defa muhalefet ‘Türkiye’nin parçalanacağı, hükümetin Abdullah Öcalan’a teslim olduğu, silahların bu defa çok daha fazla patlayacağı’ gibi söylemlerle, bu ‘barış süreci’ni baltalamaya ‘korku’ yaratmaya çalışıyor..
Tamam; eksiği-yanlışı vardır, olabilir de sizin öneriniz ne?
Öneri yok, ama korku yaratıp hakaret yağdırmak çok..
Çünkü, hükümet ‘barış’ı başarırsa, bir daha iktidar lafını ağızlarına bile alamayacaklarını çok iyi biliyorlar..
Yaklaşık 40 yıldır süren ve bu ülkenin (çok daha iyi şeyler için harcayacağı) 500-600 milyar dolarını yok eden savaşı durdurmak pek kolay bir iş değil..
Bugünden yarına olacak şey hiç değil..
Süreç zaman alacaktır..
Bu arada..
Yurt içinden ve dışından Türkiye’de huzur olmasını istemeyenler, bu süreci provoke edebilmek için her yolu deneyecektir..
Bence muhalefet, bu süreçte hükümetle birlikte olsa, çok fazla puan toplayacaktır, ama olmazlar..
Çünkü onlar için Türkiye değil, sadece koltukları önemli..”
…
“Abdullah Öcalan” lafı geçince, serbest bırakılacağı ile ilgili söylentileri de konuştuk..
Burada da şunları söyledim:
“Ben Abdullah Öcalan’ı hep bir ‘piyon’ olarak gördüm, hala aynı düşüncedeyim..
Türkiye’nin barış sürecinde sadece Öcalan’a odaklanmasını ve gözlerde bu kadar çok büyütülmesini doğru bulmuyorum..
Şimdi idam yok, mecburen bekletiyorsunuz..
Beklettikçe de Türkiye aleyhine kullanılıyor..
Ben bağcıyı dövmekten değil, üzüm yemekten yanayım..
Eğer bu ülkeye barış gelecekse bıraksınlar, ne yaparsa yapsın..
Artık ‘terör’ yaratamayacağına göre, en çok siyasete atılır..
74 milyon insan da ona gerekli dersi çok iyi verir..
Akan kanların, şehitlerin-gazilerin hesabı işte o zaman sorulur..
Onun cezasını yasalar veremiyor, ama vatandaş verir..”
…
Araştırmacı-yazar dostum da benimle aynı düşüncede olduğunu, çıktığı birçok radyo-TV programında bu tür konuşmalar yaptığını ve özellikle aydın(!) kesimden çok tepki aldığını söyledi..
Aynı aydın(!) kesim, Avrupa Birliği ve Siyonizmle ilgili kitapları çıktığında ayakta alkışlıyorlarmış..
“Açıkçası, Başbakan’dan çok korkuyorlar, hemen gitsin istiyorlar, çünkü o olduğu sürece iktidar umutlarının bile olmayacağını biliyorlar” dedi..
…
Evet, çok şey konuştuk, çok şey söyledik aslında..
Bence..
Bu sohbetten “hisse”nizi alın artık..
NOT: Bu arada.. İşçi bayramını da yürekten kutluyorum.. İnşallah “kan” dökülmez..
Trend Haberler

Antalya’da EDS'lerin devreye gireceği tarih belli oldu

Manavgat Şelalesi’nde şaşırtan görüntü!

Antalya çalkalanıyor... Bu nasıl bir malvarlığı?

Antalyaspor’dan flaş hamle: Mathew Ryan’a resmi teklif

Lüks yaşam, rüşvet, uyuşturucu: Gökhan Böcek soruşturmasında şok tapeler

SON DAKİKA… Havalimanı’nda sıcak saatler: Oğul Böcek Antalya’ya döndü