“Daniyar birden bire coştu, sesi titriyordu, ama gürdü. Bir sevda türküsü söylüyordu! Donakalmıştım. Bozkır çiçek açmış gibiydi, uzayıp giden enginliğinde iki sevdalı gördüm. Onlar görmediler beni. Yanlarında yürüyordum oysa; ikisi de her şeyi unutmuşlardı, türküye vermişlerdi kendilerini. Onları tanıyamadım. Daniyar, paçavraya dönmüş o asker gömleğini giymişti yine. Gözleri karanlıkta parlıyordu. Ona ürkekçe sokulan, kirpiklerinde yaşlar ışıldayan kız benim Cemilem’di. Görülmemiş bir mutluluk içindeydiler. O türküleri yaratan yurt sevgisini artık Cemile’ye adıyordu Daniyar. Cemile’nin türküsüydü bu. 
Daniyar birden türküsünü kesti. Cemile, hiç çekinmeden kolunu boynuna dolamıştı; Daniyar susunca çekti kolunu, donakaldı, sonra arabadan indi. Daniyar dizginlere asılıp atları durdurdu. Cemile, yolun ortasında dikiliyordu. Başını arkaya atıp, yaşlı gözlerle Daniyar’a sordu;
- Ne bakıyorsun, bana bakacağına yola bak!
Arabasına döndü, bu kez bana bağırdı:
- Sana ne oluyor? Yukarı çık da yapış dizginlere! Bıktım artık! 
Atları kamçılarken düşünüyordum. Nesi olduğunu biliyordum: tedirgindi, evliydi, kocası yaşıyordu, bir hastanede yatıyordu. Ötesini düşünmek istemedim. Öfkeleniyordum Cemile’ye, kendime de… Belki Daniyar türkü söylemeyecekti artık, sesini bir daha işitmeyecektim, işte o an Cemile’ye kzıgınlığım nefrete dönüşürdü. 
Cemile, arkana bakmadın giderken. Yorgun musun? Kendine inancını yitirdin mi? Daniyar’a yaslan, sana türküsünü söylesin! O Ağustos gecesini hep anımsayın. Cemile, pişmanlık duyma, o mutluluğu çok zor buldun çünkü!”
Bozkırın “tam” çocuğu
Keşke elimde olsa da bu güzel aşk öyküsünün tamamını burada yazabilseydim. Ne güzel bir şiir, ne yakıcı bir hikaye! Bazen dingin bir ırmak gibi akıyor, bazen de azgın bir nehir gibi. Sanki Asya’nın, Kırgız bozkırlarının rüzgarları esiyor kalbimizde bu dizeleri okurken. Ne güzel bir ses. Bu güzel aşk öyküsünü yer yüzünde gözleri yaşarmadan okuyabilecek bir ademoğlu olabileceğine asla inanmam. 
Biz hep onu “selvi boylum al yazmalım” filmiyle tanıdık ve belledik. Bu ünlü filmimiz, C. Aytmayov’dan bir uyarlamaydı. Tanpınar, Beş Şehir adlı eserinde, Konya için; “Konya, bozkırın tam çocuğudur” der. Cengiz Aytmatov da, Orta Asya steplerinin “tam” çocuğuydu ve oraları bize ne güzel ezberletti. Yukarıda kısa bir alıntı yaptığım Cemile adlı hikayesi için ünlü şair Aragon; “dünyanın en güzel aşk hikayesi” diye yazdı.   
O yalnızca Rusça yazan bir Kırgız değildi, insanlık ailesinin duygulu ve edepli bir çocuğuydu. 10 Haziran 2008 günü yaşama veda etti. (Vay be, tam sekiz asır geçmiş!) Kuşkusuz gelecek sekiz asır boyunca dünyanın her yerinde yaşamaya, öfkesini, sevdasını, hasretini söylemeye devam edecek.