Geçen hafta sonu yapılan CHP bilmem kaçıncı büyük Kurultayı’nın kesin sonucu şudur; Kemal Kılıçdaroğlu dönemi bu kurultayda bitmiştir! Kemal Bey baştan beri bir “proje” idi. Projenin mimarları, Türkiye’yi etnik kimlikler üzerinden tarif edilen bir ülke olarak hayal ediyorlardı ve bu bağlamda, adı Cumhuriyet’le özdeşleşmiş bu siyasi partiyi, kimlikler üzerinden yeniden inşâ etmeleri gerekiyordu. “Yeni CHP” projesinin ana fikri budur ve beş yılın sonunda rahatça söyleyebiliriz ki, maksat hasıl olmuştur! Ve maksat hasıl olduğuna göre, artık Dersimli Kemal’in oralarda durmasına hacet kalmamıştır.

 

“Kimlik” siyaseti kazandı
Peki öyleyse niçin bu Kurultayda indirilmemiştir ve görevine devam ettirilmiştir? Bu soru sanıldığı kadar önemli ve anlamlı değildir. Değildir, zira “proje” tutmuştur, gayrı CHP, bundan böyle, “kimlikler” üzerinden siyaset yapılan bir mahâle dönüşmüştür, gerisi teferruattır. Ne olacak, bir yıl sonra bir “olağan üstü” kurultay daha toplarlar ve Kemal Bey kurultay salonuna bile gelmez, yeni birisine bu işi verirler, olur, biter. Peki bu büyük projenin mimarları bu yolla neyi realize etmek istiyorlardı, muratları neydi? Bu sorunun cevaplarını da önümüzdeki yıllarda, on yıllarda alacağız. 2020’li yılların Türkiye’sinde yaşayanlar, “yahu biz nasıl bu hallere düştük” diye birbirlerine sorular sorarken, elbette başka cevaplarla birlikte, bir “kaset” skandalının bir memleketi nerelere savurabildiğini de hayretler içinde kavrayacaklar, hiç şüphe duymuyorum.

 

Antalya’dan PM’ye girenler
Ve basından da öğreniyoruz ki, Antalyalı iki vekil, (daha doğrusu bir vekil ve bir mebus) CHP’nin Parti Meclisi’ne girmişler. Çetin Osman Budak için bir şey demiyorum, nihayetinde bir “teknokrattır” ve bu kimliğinin de avantajı ile vekil olmuştur. Ama Devrim Kök için birkaç kelâm etmek isterim, zira Antalyamızın ve hatta, bundan böyle, Türkiyemizin çok renkli bir siyasi aktörle karşı karşıya olduğu kesindir. Devrim Kök’ü tam 20 yıldır bilfiil tanıyorum ve kanaatim ilk günden beri hiç değişmedi; “büyük adam olacak.” Reel siyaset, bazılarının zannettiği gibi, ahlak ve erdem üzerine inşâ edilmez, edilemez. Bu nedenle tarihte rol almış bütün siyasi aktörler, başarılı birer Makyevelisttirler. Siz bakmayın öyle siyasetçilerin rakiplerini aşağılamak için birbirlerini “makyevelist” diye suçlamalarına. Asıl makyevelist bizzat kendileridir aslında. Zira makyevelist olmayan siyaset yapamaz.

 

Tam bir politikacı
Devrim Kök diyordum, tam da Türkiye’nin reel politik iklimine yakışan bir siyasi aktör. Siyaset yapmak için yaratılmış desek, herhalde abartmış olmayız. Reel siyasetin bütün şartlarını taşıyor bünyesinde. Ve işin daha da ilginç yanı, bunu, kitap okuyarak, bilgi derleyerek yapmıyor, tamamen tabiatının ve fitratının gereği olarak yapıyor. Hamle yapacağı zamanı iyi biliyor, gelişmeleri iyi izliyor, iyi koku alıyor, ne zaman kime yakın ve kime uzak durması gerektiğini iyi biliyor, doğru zamanda doğru yerde bulunuyor vs. vs. Örneğin “bir numaralı” Baykalcı iken, son yıllarda “bir numaralı Baykal düşmanı” haline gelmesinin sebebi de bu. Baykal döneminin kapandığını hissettiği anda, inanılmaz bir sertlikle, Baykal ile savaşmayı göze alabildi.

Bu gün itibariyle CHP Antalya mebusu ve ilaveten Parti Meclisi üyesi. Ama zaman içerisinde mutlaka isminin önüne yeni ünvanlar eklenecek, hep beraber buna şahitlik edeceğiz. Mesela Genel Başkan Yardımcısı ünvanı alırsa kimseler şaşırmasın. Ama Devrim Kök’e bu unvan da yetmez, yetmeyecek. Daha yükseklerde uçacak çok uzun yıllar. Çünkü reel siyaset, belki de tarihte hiç olmadığı kadar, Devrim Kök-giller’in formasyonuna uygun seyrediyor, daha da çok uzun yıllar böyle seyredecek.