Şeyh Bedrettin der ki;

“Ay ve güneş hepimizin lambasıdır.

Hava hepimizindir.

Su hepimizindir.

Ama ekmek neden hepimizin değildir…”

Şeyh Bedrettin yüzyıllar öncesinden ekmeğin paylaşımının adaletsiz olduğunu haykırıyor…

Zaten insanlık tarihinin başlangıcından bu yana ekmek hiçbir dönem hepimizin olmamıştır.

Siyasal sistemi kuranlar, sistemi koruyanlar ve yaşatanlar azınlık oldukları halde gerek çıkardıkları kanunlarla ve gerekse silahla ekmeğin en büyük parçasını almışlardır.

Ama ekmeği emek vererek üreten çoğunluklar hep geriye kalan küçük parçayı paylaşmaya mahkûm edilmişlerdir…

Bunun adaletsiz olduğunu fark edip itiraz edenler ya aç bırakılmışlar ya yok edilmişlerdir.

Ancak emekçiler, kendi emekleri olmadıkça ekmeğin de olmayacağını fark ettiklerinde bu kez bir araya gelip örgütlenmemeleri ve üretimden gelen güçlerini kullanmamaları için her türlü yasak, zorbalık uygulanır olmuştur.

Aylardır asgari ücret ne kadar olacak, memurlar ve emekliler ne kadar maaş alacak tartışmaları sürüp gidiyor…

Konuşanlar siyasi iktidar sözcüleri, muhalefet partileri ve ekmeğin büyük parçasını kopartıp alan büyük sermaye…

Konuşamayanlar ise emekçiler ve ekmeği üretenler…

Çünkü örgütsüzler.

Bir araya gelip örgütlü olmamaları için her türlü önlemler alınmıştır…

56 milyon emekçinin sadece yüzde 7’si örgütlü ve sadece onlar sözleşmelerle ücretlerini belirlemede hak sahibi olabiliyorlar…

Geriye kalan 48 milyon emekçi darmadağın olduklarından “asgari ücret” denen ucubeye talim ediyorlar…

Yokluğun, yoksulluğun, yozlaşmanın, yolsuzlukların ve en önemlisi de “toplumsal güvenin kaybolmasının” nedeni budur….

90 ülke arasında yapılan “insanlara güveniyor musunuz” anketinde çıkan sonuçlar ülkemiz insanının ne hale getirildiğini çok net ifade ediyor.

Bu ankette İsviçre’de yaşayanların yüzde 84’ü insanlara güveniyorum, diyor…

Bu oran Hollanda’da yüzde 79, Kanada’da yüzde 73…

Kenya’da insanlara güven oranı yüzde 21 ve “Türkiye’de bu oran yüzde 14…”

90 ülke içinde en sondayız…

70’li yıllarda Malatya’da Mustafa Arı isimli terzi bir dostum vardı.

Bu kumaşları nereden alıyorsun demiştim, şöyle anlatmıştı;

“20 yıldır kumaşlarımı İstanbul’da bir Musevi toptancıdan alıyorum. Adamı hiç tanımıyorum ve şimdiye dek görmedim. Telefon ediyorum ve istediğim kumaşlardan, istediğim kadar nakliyeye verip gönderiyor. Ben de sözünü verdiğim vakitte banka havalesiyle parasını ödüyorum…”

Ne senet ne sözleşme ne çek ne iban numarası…

Ortada sadece ve sadece “söz üzerine kurulu insana olan güven var…”

Ne yazık ki, yüzyıllar içerisinde Anadolu insanları arasında ilmek ilmek örülen “güven ağını” ekmeğin paylaşımındaki azgın saldırı sonucu paramparça ettik…

Ve ekmeği üretenler örgütlü olmadıkça bu güvensizlik artarak devam edecektir…