Türkiye Cumhuriyeti’nde, 2025 yılına karşılık uygun görülen asgari ücret 22 bin 104 TL idi. Geçen yıllarda olduğu gibi, bu yıl da asgari ücretli birinin geçinmesi büyük zorluklarla sınandı.
4 kişilik bir ailenin açlık sınırı asgari ücreti aşıyor. Bu ailenin sadece sağlıklı beslenmesi için gereken tutar, sendika araştırmalarına göre aylık 27 bin 200 TL ile 30 bin TL arasında değişiyor. En düşük baz alınan tutar bile, asgari ücretin 5 bin 96 TL yukarısında.
Yukarıda da bahsettiğim gibi, bu hesaplama, sadece ortalama bir ailenin sağlıklı beslenmesine denk geliyor. Peki ya ulaşım, barınma, eğitim, giyinme, sağlık, eğlence gibi kategorilere ayrılan ücretler ne olacak?
Büyük şehirlerde kira ücretleri en düşük 15 bin -20 bin TL arasında değişmekte. Bu da tek başına kirada yaşayan birinin bile, açlık sınırında beslenme ve kira ücreti hesaplamasıyla asgari ücretin ne kadar yetersiz olduğunu ortaya koyuyor. Marketlerdeki ürünlere gelen zamlar ortada. Ev sahipleri, düzenli olarak kiracılarına zam yapıyor. Ulaşım sürekli olarak zamlanıyor. Yılda 2 kez yapılan asgari ücret zammı artık yılda 1 kez yapılıyor ancak geri kalan her şey yıl içinde zamlanmaya devam ediyor. Yani, Ocak ayındaki harcamalar ile Aralık ayındaki harcamalar arasında dağlar kadar büyük uçurumlar doğuyor. Bu ana kadar sözünü dahi etmediğim faturalar da kaçınılmaz bir gerçek. Asgari ücret, en düşük maaş olmalıyken artık ülke ortalaması haline geldi. Hollanda’da bir öğrencinin yarı zamanlı çalışarak ulaşabildiği haklara, Türkiye’deki mezun gençler tam zamanlı çalışarak dahi ulaşamıyor. Ülkenin okumuş gençleri dahi çoğu zaman asgari ücretle ancak iş bulabiliyor. Bu gençlerin tiyatroya, sinemaya, kitaba, konsere, spora ayıracak hiçbir bütçeleri kalmıyor. Halbuki bunlar her insanın kolayca ulaşması gereken haklar. Gençler, mezun olur olmaz kira-fatura-beslenme zincirini borçsuz bitirmek için simit peynirle kahvaltı yapıp en kalitesiz ve en ucuz yiyeceklerle karınlarını doyurmaya çalışıyor. Daha ucuz ve kalitesiz olan bu yiyecekler, daha yağlı, daha karbonhidratlı, daha az proteinli ve daha az vitaminli olduğundan sağlıkları da bozuluyor.
Asgari ücret, çocukları da etkiliyor. Yardımcı ders kitaplarının dahi ücretleri çok yüksek. Ekonomi sadece eğitimlerini değil, marketlerde alamadıkları çikolatalarla çocukların psikolojilerini dahi etkiliyor. Son dönemlerde, market zincirlerde birkaç kez gördüğüm bu manzara, durumun ne kadar vahim olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
Çiftler nasıl evlenip geçineceklerini kara kara düşünüyor. Evli olanlarınsa derdi, bir çocuk yaparlarsa ona yeteri kadar iyi şartlar sunup sunamayacakları.
Durumu yetersiz kalan vatandaşlarımıza ayrılan ek gelirler ise çok eksik durumda. Örneğin; ilk çocuk yardımı olan 5 bin TL okyanusta bir damla anca ediyor.
Çoğu insan, ek iş yapmak zorunda kalıyor veya kredi/borç batağına sürükleniyor. Birikim yapabilme fikri çok geçmişte kalmış gibi görünüyor. Herkes bu ekonomiyle sadece hayatta kalmaya çalışıyor. Kimse tatil, eğlence, etkinlik için para harcayamaz oldu.
Alım gücümüz hiç iyi bir durumda değil. Almanya’da bir işçinin maaşı ile 350 kilo alabildiği eti biz, asgari ücretle 40 kilo olarak alabiliyoruz.
2000 yılında asgari ücret ile 6’dan fazla alabildiğimiz çeyreği, 2025 asgari ücret şartlarında ortalama 2.5 adet alabiliyoruz.
Ekonomi, yaşamımızdaki her şeye yön verir. Psikolojimiz, sağlığımız, fiziksel gücümüz, barınmamız, hobilerimiz, huzurumuz, kısacası her şeyimiz ekonomimize bağlıdır. Tüm bunları etkileyen ekonomi faktörünün, hepimize iyi gelecek bir noktaya evrilmesini temenni ediyorum ve 2026 yılındaki asgari ücret zammının bu doğrultuda güncellenmesini umuyorum.