Fetih evet, ama bilim şart!
Sultan Melikşah, tarihte önemli bir dönem olarak kaydedilen Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun tartışmasız en görkemli sultanıdır. Döneminde ülkesinin sınırları, Akdeniz kıyılarından başlayarak tüm Ortadoğu ve Arap Coğrafyasını, Anadolu’dan Kafkasya’ya, Ermenistan’dan Orta Asya içlerine, İran’dan Çin sınırlarına uzanan bir büyük alanı tutuyordu. Kısacası, o dönem için “dünyayı” kapsıyordu desem, ve o yıllarda dünya denilince akla buraların geldiğini yeniden anımsatsam, umarım fazla abartmış olmam. Ayrıca, bu cesur devlet adamı, bilimsel çalışmalara çok büyük destek veriyordu ve bu noktada hiçbir masraftan sakınmıyordu. Bu büyük sultan bu denli bilim düşkünü olmasaydı, belki de Ömer Hayyam’ın astroloji konusundaki eşsiz gözlem ve deneyleri hiçbir zaman gerçekleşemeyecekti. Hayyam’a her türlü imkanı ve kolaylığı sağlayan, bizzat Melikşah’ın kendisidir. Çok genç yaşta hayata veda etti ve onun ölümüyle birlikte, bu büyük İmparatorluk, erkenden dağılıp gitti.
Esrarengiz Ölüm!
Ölümüyle ilgili “tuhaf” bir hikaye anlatılır. (Elbette ki bir şehir efsanesidir, ama ibretliktir.) Sultan Melikşah’ın, son yıllarda veziri Nizam-ül Mülk ile arası bozulmuştur ve doğal olarak, büyük Vezir, Sultan’ın kendisini gözden çıkardığını hissetmektedir. Bir gün, Nizam-ül Mülk, Sultan’a, gece ilginç bir rüya gördüğünü söyler. Rüyasında, kendisinin öldüğünü görmüştür ve bunu Melikşah’a anlatır. Melikşah, nasıl bir tepki göstereceğini düşünürken, Vezir devam eder; “ancak Sultanım, ben öldükten tam kırk gün sonra, siz de yanıma geldiniz!” Sultan Melikşah’ın birden rengi değişir. Gerçekten de, Nizam-ül Mülk’ün ölümünden tam otuz beş gün sonra, Sultan Melikşah da, en yakın ve en güvendiği adamları tarafından, bir av partisinde, zehirlenerek öldürüldü. Taht kavgalarının hayhuyu içerisinde, cenaze merasimi bile düzenlenmeden, apar topar defnedildi.
Nizam ve devlet felsefesi
Ve Nizam; aslen Farisi, yani İranlı bir şafi. Pek çok tarihçi tarafından Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun “fiili kurucusu” sayılan büyük vezir Nizam-ül Mülk. Devlet organizasyonu ve kamu yönetimi alanında hâlâ otorite kabûl ediliyor. Ölümünden birkaç yıl önce kaleme aldığı “Siyaset-nâme” adlı müthiş eseri, hala günceldir ve hala gerçekçidir. Devletin bekâsı için padişahların bir “alimler kurulu” oluşturması gerektiğini belirtti. Ülkeyi oluşturan tüm soy ve kavimlerin orduda ve devlet yönetiminde görev alması gerektiğini bilhassa vurguladı. Devleti korumak için güçlü bir istihbarat ağına gerek olduğundan hareketle, tarihin en sıkı istihbarat örgütlerinden birisinin kurulmasına öncülük etti. Adil bir sosyal devlet modelini savundu. Döneminin en büyük eğitim seferberliğini başlattı, Nizamiye Medreseleri büyük oranda onun fikridir. Ve bu topraklar, taa Sultan Abdülhamit dönemine kadar böyle bir eğitim seferberliği görmedi.
Bir de, herhalde Sultan Melikşah’ın karısı Terken Hatun’a öfkesinden olsa gerek, kitabın sayfalarının bir yerine, “başarılı olmak isteyen her erkek, bir kadın ne söyler ve ne yaparsa, tam tersini yapmalıdır” diye yazdı. 1092 yılının Ramazan ayında, Hasan Sabbah’ın gönderdiği bir Alamut fedaisi tarafından hançerlenerek öldürüldü.