Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek, bu yıl Gastronomi Festivali’nin 4’üncüsünün tanıtımını ünlü şeflerle birlikte basın toplantısıyla yaptı. 

Geçen yıl Eylül ayında yapılan ve gerçekten başarılı geçen bu etkinlik bu yıl Mayıs ayına alınmış. 

Bu kez nasıl geçeceğini, nasıl bir sonuç ortaya çıkaracağını hep birlikte göreceğiz. 

Ancak ben bir başka yerden bakmaya çalışacağım bu etkinliğe. 

 

AÇLIKLA TERBİYE EDİYORLAR 

Yemek yeme insanın hayatını sürdürebilmesinin temelidir. 

Yani, beslenme… 

Son birkaç yıl içinde ama özellikle son bir yıldır, özellikle gıda fiyatlarındaki astronomik artışlar insanlarımızın sağlıklı beslenmesini ciddi tehdit altına almıştır. 

Pazar artıklarıyla, çöplerden toplanan sebze ve meyvelerle her türlü hastalığa davetiye çıkaran uyduruk yemeklerle “karnını doyuran” insanların olduğu bir ülke olduk. 

Ancak “açlık sınırında yaşayanların” ve yoksulluk sınırını tutturamayan kent yaşayanlarının inanın “lezzet” umurunda değildir. 

Ekmeğin 10 lira, domatesin 50, fasulyenin 80 lira olduğu ülkede kadınlar mutfağa cehenneme gider gibi gitmektedirler.. 

“Bu ülkede gastronominin keyfini yoksulların mutfağından çalan haramiler sürmektedir.” 

Ama yine de bugünlerin geçeceğini düşünerek yeniden mutfak meselesine dönelim. 

 

GELENEKSEL VE YÖRESEL MUTFAKLAR 

İnsanoğlu, ilkçağdan beri bitkiler ve hayvanlardan faydalanarak beslenmesini sağlamış ve zamanla doğadan elde edilen bu ürünleri farklı şekillerde bir araya getirilerek pişirmiş ve böylece “mutfak kültürü” dediğimiz olay meydana gelmiştir. 

Coğrafi özellikler, iklim farklılıkları, biyoçeşitlilik her bölgede farklı mutfak kültürünün gelişmesini sağlamıştır. 

Buna “yöresel ve geleneksel mutfak” diyoruz. 

Geleneksel ve yöresel mutfağın gelişiminde tarihsel süreç çok önemlidir. 

Bu anlamda Anadolu mutfağı, Osmanlı İmparatorluğu mutfağının devamı niteliğindedir. 

Üç kıtaya yayılan Osmanlı İmparatorluğu bu kıtalardaki beslenme alışkanlıklarını, mutfak özelliklerini Fransız pastalarından, Ortadoğu’nun acılı yemeklerine kadar yüzyıllar içinde Anadolu’ya taşımıştır. 

Bu nedenle her ülke insanının içinde kendilerinden bir şeyler bulacağı Anadolu mutfağı çok farklı yöresel mutfakların vatanı haline gelmiştir. 

Dünyanın hiçbir ülkesinde hem sayısal olarak, hem de nitelik olarak bu kadar zengin ve çeşitliliği birbirinden farklı yöresel mutfak bulunmaz. 

Bu sadece Anadolu’ya özgü bir olaydır. 

 

AKDENİZ MUTFAĞI OKULLAŞMALI 

Ancak son zamanlarda tarımsal ilaçların yaygın kullanılmasının yanı sıra besin olarak kullanımı giderek artan “Genetiği Değiştirilmiş Organizmaların- GDO” hayatımıza girmesiyle de sağlıklı ve lezzetli besin bulmak güçleşmiştir.  

Hava, su ve toprak kirlenmesindeki artış, sağlıksız pişirme kaplarının kullanılması, yemek saklama ve pişirme yöntemlerinin değişmesi, sağlıklı besin yetiştirmeyi, sağlıklı yemek yapmayı, doğal beslenmeyi neredeyse imkânsız hale getirmiştir. 

Beslenmenin ticarileşmesi sonucunda özellikle “Akdeniz mutfağının bel kemiği olan Antalya” gibi büyük kentlerde festfood türü yemek yeme alışkanlığının yaygınlaşması, insan sağlığını tehdit ettiği gibi yöresel mutfak ürünlerinin giderek kaybolmasına yol açmaktadır. 

Yokluk ve yoksulluk zamanlarında bile doğadan topladıkları otlarla inanılmaz damak lezzetleri yarattıkları için adeta birer mutfak kimyageri olan Anadolu kadınlarının el emeği olan yöresel yemeklerin yeniden hayatımıza girmesi ve yaygınlaştırılması için “okullaşması sağlanmalı...” 

Bu nedenle Muhittin Başkanın belediyenin bünyesinde açtığı çeşitli kursların yanına bir de “Akdeniz Mutfağı Kursu” eklemesi hem bu mutfağın yeniden keşfini sağlar, hem bu alanda eksiği olan turizme yetişmiş eleman sağlanması ile istihdam yaratmış olur…