Korkularımız, kişisel tarihimizdir…
Korkularımız vardır;
İyi olanı yitirmek, güzelliklerin sona ermesi gibi…
Korkularımız vardır;
Sevgisiz ve yalnız kalmak gibi…
Soğuk gecelerde, soğuk duvarlara soğuk gözlerle bakmak gibi…
Korkularımız vardır;
Yaşlanmak, yüzün kırışması, yakını görememek gibi…
Korkularımız vardır;
Yaşlandığımızda hayatı paylaşacak kimsenin kalmaması gibi…
Yaşlılar yurdunda kendin gibi insanlarla anıları konuşma, hemşirenin ilaç saatinde haplarını vermeye gelmesi, güneşli bahar günlerinde bir türlü ısınmayan kemiklerini ısıtmak gibi…
Korkularımız vardır;
Geceleri uykunda bile seni rahat bırakmayan, gencecik çocukların üstüne üstüne gelip seni terlere boğan karabasanlar gibi…
Korkularımız vardır;
Yabancı bir ülkede satın aldığımız sokağın içinde bile gönlünce, keyfince gezip dolaşamamak, parkında torunlarımızla oynayamamak gibi…
Korkularımız vardır;
Milyarlarca dolara sahip olmamıza rağmen bunların keyfini sürememek gibi…
Korkularımız vardır;
Geleneklerden, konu-komşu ne der korkusundan yaşayamadıklarımız, ticanilerin korkusundan sevgilimizin elinden tutamadığımız gibi…
***
Halk arasında bir deyiş vardır:
Korkunun ecele faydası olmaz, derler…
Biliriz ki birlikte yaşadığımız korkularımızın tümünü değilse bile bir kısmıyla önünde sonunda karşılaşacağız.
Buna rağmen korkmaya devam ederiz.
Ve bir türlü yüzleşemeyiz korkularımızla…
Kimi korkuları yaşamayız, kimileriyle de hep iç içe bir ömür geçiririz saltanatınız olsa da…
***
Ve bir gün bu korkularımız, anılarımız olur…
Yüzümüzdeki gülümsemeye oturan, yüzleşemediğimiz korkuların acısının yarattığı kıvrımlarıyla anlatırız korkularımızı, anı olarak…
Ancak anlatırken korkularımızdan dolayı yaşayamadıklarımızın özlemi ve ağırlığını hep duyarız yüreğimizin bir yerlerinde…
Aslında gülümsemelerimizi acılaştıran, korkulardan öte yaşayamadıklarımızın özlemleridir…