Beklenmeli ama boşuna olmamalı, bir anlamı olmalı, kaybetmek olmamalı, beklemekle öldürmemeli hayatı, sonunda anlam kazanmalı…

Ya tüketirsin hayatı ya da tohum ekersin hasat beklersin. İsyana gitmek değil de ısrarla beklemek olmalı doğru durağı. Bir günde değil ama bir gün olacağını bilmeli.

Zamanı var diye beklersin, değişecek diye beklersin, gelsin diye beklersin, bitsin diye beklersin, olsun diye beklersin, gerçekleşecek diye beklersin, sabreder beklersin, hayal kurar beklersin… 

Hayat; sürekli bir şeyleri beklemekle geçiyor, beklentiler umuluyor zamandan. Gelecek güzel günlere bağlanıyor umutlar ya kısa ya da uzun vadede. Yaşamdan umudun olması için de bekleyecek bir şeylerin olmalı da.

‘Ömrün ilk yarısı; ikinci yarısını beklemekle,  ikinci yarısı da; ilk yarısının hasretiyle geçer’ demiş ya Necip Fazıl Kısakürek. O öyle olmamalı işte…

Çaba, zaman, sabır gerekli. Ne ilk yarıda yedekte beklemeli, ne de ikinci yarı seyirci koltuğunda geçmeli.

Fırtına geçsin diye,  bir şey yapmadan mucize beklemeyi değil, rüzgârda savrulmamayı öğrenmek gerek. Boş yere bekleyecek kadar da değersiz değil ömür, boş hayaller kuracak kadar anlamsız da değil. Bazen yorar insanı umudun kırılır, hayal kırıklığı yaşarsın, bazen de tozunu silkeler devam edersin.

Gün gelir; olmadı diye şükreder, olana dua edersin, hüzün gider, mutluluk getirir.

Gün gelir; gözünde büyüttüğün gözüne görünmez olur, yolun açık olur.

Gün gelir; taşlar yerine oturur, adalet yerini bulur, beklemek mükâfatın olur.