Hollanda’da aşırı sağcı Özgürlükler Partisi’nin (PVV) Başkanı Geert Wilders, “İslam bir din değil, totaliter, tehlikeli ve şiddet dolu bir ideolojidir” dedi..

Ve İslam'ın, ülkenin anayasasında güvence altına alınan “dini özgürlükler” kapsamından çıkarılması gerektiğini belirtti..

Şu anda Hollanda’da 2. büyük parti durumundaki PVV, “parti programında ülkedeki camileri kapatmayı, Kur'an-ı Kerim'i yasaklamayı ve sığınmacılara verilen oturma izinlerini iptal etmeyi” vadetmişti..

Biliyorum; Wilders’in bu açıklamasına kızan da çok olacak sevinen de..

Ama, önce bir düşünün, Hollanda’daki bu “İslamofobik” görüşe kızmalı mıyız yoksa sevinmeli miyiz?

Bir “özeleştiri” yapalım..

DEMOKRAT BATI BU İŞTE

Önce şunu söyleyeyim; Wilders İslam’ı bir din kabul etmiyor olabilir..

Ama, İslam’a inandığını söyleyen insanları “kabul etmiyorum” diyemez..

Peki öyleyse niye İslam’ın anayasal güvence altına alınmasını istemiyor?

İşte çağdaş (!) Batı’nın özelliğidir bu..

“İnanç” dahil, bütün insan haklarına “işlerine geldiği gibi” yaklaşırlar..

Demokrasi var gibi görünür, ama asla demokrat değildirler..

Bu nedenle de çoğu demokrat (!) ülke hala “krallıkla” yönetilir..

Ve krallar ne derse o olur..

Wilders gibiler de durumdan vazife çıkarır, kendine yer edinmek için işte böyle uçuk-kaçık açıklamalar yaparak taraftar toplamaya çalışır..

“İSLAMİYET” NE DİYOR?

Ama, Müslümanlar bu radikalin açıklamasından büyük bir ders çıkarmak zorundadır..

Önce şunu soracaklar;

1- Bir DİN KARDEŞİ olarak biz, İslamiyet’in bize yüklediği sorumluluğumuzu yerine getiriyor muyuz?

2- Yoksa Müslümanlar olarak gerçekten, “totaliter, tehlikeli ve şiddet dolu bir ideoloji”ye mi inanıyoruz?

Gelin bunu  gözlemleyelim..

Her sistem gibi İslam da kendi cemiyetini belli esaslar üzerine kurmuştur..

İnançta tevhidi (Allah'ın bir olduğuna inanmayı); cemiyette de kardeşliği esas almıştır..

Dolayısıyla İslam toplumu, “sınırları İslam inancıyla çizilmiş kardeşler topluluğu”dur..

Bu topluluk ve kardeşliğe imandan başka hiçbir şey, mesela ne ırk ne renk ne de coğrafya sınır çizebilir..

Müslüman, öteki Müslüman kardeşlerine düşman olamaz, kin tutamaz, sırt çeviremez..

Gerek fert gerek millet olarak tercihlerini daima din kardeşlerinden yana kullanmak zorundadır..

Günümüz dünyasında uluslararası platformlarda Müslümanların birbirlerine arka çıkmaları da, “dünyadaki güç dengeleri” bakımından oldukça önemlidir..

OLUP-BİTENLERE İYİ BAKIN

Bu bilgiler ışığında şimdi dönün ve dünyada olup bitenlere iyi bir bakın..

Ne görüyorsunuz?

İslamiyetin yüklediği sorumlulukla hareket eden, din kardeşlerine sahip/arka çıkan, tercihini din kardeşlerinden yana kullanan (Türkiye’den başka) Müslüman bir devlet/millet var mı?

(NOT: Türkiye seküler bir devlet, sadece nüfusunun büyük bölümü Müslüman olduğu için “Türkiye’den başka” dedim..)

Ayrıca; genellikle Hristiyanlar tarafından kurulan, yetiştirilen ve acımasızca kendi insanlarını katleden “İslami terör örgütleri” var..

Bütün bunlara bakınca, hiçbir İslam ülkesinden bu sorunları çözmek ve “din kardeşliğine uygun hareket etmek” için herhangi bir çaba da göremiyorsunuz..

Ve ister istemez “böyle bir dini anlayış olur mu” demekten kendinizi alamıyorsunuz..

Durum böyle olunca da, Geert Wilders’e kızamıyorsunuz..

DERSİNİ VERİN O ADAMA

Biliyorum, bütün Müslümanlar Wilders’e çok kızacak..

Kızmayın, gereğini yapın..

Sadece Wilders’e de değil, bütün dünyaya gösterin şu “İslam’ın gücü”nü..

Örneğin, Ortadoğu’daki çatışmaları, kıyımları, kardeş kavgalarını bitirin..

“İslam’da terör örgütü olmaz” deyip, bu tür örgütleri beslemekten/besletmekten vazgeçin..

Afrika’daki, Bosna’daki ve Arakan’daki Müslüman kardeşlerinize sahip çıkın..

Paralarınızı Hristiyan kuruluşlarında değil, kendi finans kuruluşlarınızda işletin..

Kazandığınızın bir bölümünü ihtiyacı olan din kardeşlerinize dağıtın..

Hadi, gösterin kendinizi..

Dini parça parça olmuş bir Hristiyan’ın “İslam din değil” demesini yutturun O’na..

Sonra yine konuşalım..