Geçtiğimiz günlerde Yeni Zelanda’da yaşanan terör saldırısını ve ülkenin başbakanı Jakinda Ardern’in duyarlılığını kaleme almıştım. Teröre karşı duruşu, nasıl mücadele edileceği, mağdur olan kişilere siyasi görüşüne ve dini inancına bakmadan gösterdiği örnek davranış hepimizi etkilemişti. Kısacası bir kadının neler yapabileceğini tüm dünyaya göstermişti. Bu nedenle her fırsatta kadınların siyasette olması gerektiğini vurguluyorum. İşte beni ve benim gibi düşünenleri haklı kılan güzel bir yazı. Sosyal medyada rastladığım bu yazıyı okumaya değer bulduğum için sizlerle paylaşmak istedim. Keyifli okumalar…

Devlet başkanlığının kitabını yeniden yazdıran Yeni Zelanda başbakanı...1980 doğumlu...17 yaşında İşçi Partisi’ne kayıt oldu. Parasız eğitim, kürtaj yasağının kaldırılması ve çocuklar arasında yoksulluğun önlenmesi gibi konularda mücadele verdi. İşçi Partisi lideri iken girdiği seçimlerin ardından önce Yeni Zelanda Partisi ve Yeşiller Partisi’nin de desteğini alarak 38 yaşında başbakan oldu.

Kaldığı evi değiştirmedi. Evi için ne gibi güvenlik önlemleri alacağı sorulduğunda evlerinin önündeki çiti gösterdi. Hükümetin başına geçtiğinde hamile olduğunu yeni öğrenmişti. Doğum zamanı gelince kendi arabasıyla devlet hastanesine gitti ve koğuşlardan birine yattı. Halkının yanında doğum yaptı. Ülkesindeki yerli Maori halkıyla yerli olmayan halkını bebeğinin adında bütünleştirdi: Neve Te Ahora; Işıldayan Sevgi anlamına geliyordu... Maori kabileleri bebeğin plasentasının kutsal topraklarına gömülmesini istedi. Doğumdan 4 gün sonra bebeğini evine yine kendi arabasında götürdü. Parlamento ana-babalık iznini 18 haftadan 22 haftaya çıkarmıştı. Kendisi bunun 6 haftasını kullanıp göreve döndü. Bebeğini henüz emzirdiği için Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantısına onu da götürmek zorunda kaldı. Ancak bebeğin diğer işlerinde kendisine yardım edecek biri gerekiyordu; yaşam arkadaşını da yanında götürdü. Onun bütün masraflarını kendi cebinden karşıladı. Uçaktaki yolculardan bebeğinden dolayı özür diledi.

Hiçbir dine bağlı değildi; bilinmezciydi. Ülkesindeki elli Müslümanın katledilmesinin ardından, geride kalanları sevgiyle, şefkatle ve bütün içtenliği ile sımsıkı kucakladı. Yüzündeki acı sahici, konuşmaları yürektendi... Zanlının adını bile anmayıp onu aşağılayarak ve kimsizleştirerek ona en büyük cezayı verdi. Öğrencilerine kesinlikle nefret duygusu taşımamalarını öğütledi. Ülkesini dünyada çocukların yetişeceği en iyi ülke yapmaya ant içti.

Jakinda Ardern... Bütün dünyaya sevgi ve dayanışmanın gücünü, siyasete kadın duyarlılığının kattığı değeri, gerçek liderliğin nasıl olması gerektiğini gösterdi...