“Meşruiyet” (legitimacy), siyasi teori, sosyoloji, hukuk ve siyaset bilimi alanlarında temel kavramlardan biridir. Türk Dil Kurumu’nun tanımına göre meşruiyet; “yasaya, dine veya kamu vicdanına uygun olan” anlamına gelir.

Ancak bu tanım, kavramın derinliğini ve çok katmanlı doğasını tam olarak yansıtmaz.

Sosyal bilimlerde meşruiyet, bir iktidar ya da kararın, sadece zorlayıcı güçten değil, o topluma mensup insanlarca rıza ile kabul edilmesinden kaynaklanan bir geçerlilik kazanmasıdır. Yani meşruiyet, şiddeti dışlamayı, rızaya dayanmayı içerir.

Meşruiyetin kaynağı, toplumsal normlar, hukuk normları, değerler sistemi, gelenekler ve kamu vicdanıdır.

Ünlü sosyolog Max Weber, iktidar meşruiyetini üç başlıkta incelemiştir: geleneksel, karizmatik ve yasal-rasyonel meşruiyet.

Geleneksel meşruiyet, kurum ve otoritenin “daima öyle gelmiş olmasına dayanır.

Karizmatik meşruiyet, liderin olağanüstü kişisel özellikleri, halkın ona duyduğu inançla şekillenir.

Yasal-rasyonel meşruiyet (hukuka dayalı meşruiyet), kararların önceden belirlenmiş kurallara uygun olması ve bu kuralların toplumca kabul görmesidir.

Bazı kuramcılar meşruiyeti farklı açılardan ele alır. Örneğin, kanuni meşruiyet, karar ya da iktidar biçiminin yürürlükteki hukuk sistemine uygun olmasıdır; normatif meşruiyet ise o iktidar ya da kararın adalet, eşitlik, hak anlayışı gibi ölçütlerle kamu vicdanınca kabullenilmesidir.

Ayrıca, meşruiyetin kaybı durumunda toplumda itaatsizlik, politik kriz ya da yeniden meşruiyet arayışları ortaya çıkar.

Özetle, meşruiyet yalnızca “hukuka uygunluk” değil; aynı zamanda “toplumun kabulü, rızası, normatif içselleştirmesi” ile de ilgilidir. Bir iktidar ya da karar hukuken doğru olabilir, ancak toplum vicdanında geçerli bulunmuyorsa meşru sayılmaz.

Erdoğan–Trump Görüşmesinde “Meşruiyet” Söylemi Nasıl Gündeme Geldi?

2025 yılı Eylül ayında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump’ın Beyaz Saray’da gerçekleştirdiği görüşme ve bu görüşme öncesinde medyada yer alan “meşruiyet verme” söylemleri, diplomatik iletişim açısından dikkat çekici bir vaka oluşturdu.

Barrack’ın Açıklaması: “Meşruiyet Verelim”

Erdoğan–Trump görüşmesinden hemen önce, ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack, Trump’ın “Erdoğan’a meşruiyet vereceğim” dediğini aktardı.

Barrack’a göre, Trump, Türkiye’nin ABD kamuoyu ve Kongre nezdinde “tanınma ve saygınlık” sorunu yaşadığını düşünüyordu. Bu bağlamda, ilişkilere ivme kazandırmak için diplomatik açıdan bir “meşruiyet jesti” yapılması fikri güçlü şekilde iletildi.

Büyükelçi, bu ifadenin Türkiye kamuoyunda içişlerle ilgili olarak algılanmamış olması gerektiğini; asıl hedefin ABD iç kamuoyu nezdinde “saygınlık takdiri” olduğunu söyledi.

Barrack’ın açıklamasına karşılık kamuoyunda ciddi tartışmalar başladı. Muhalefet partileri, diplomatik bir ülkenin “meşruiyetini başka bir devletten alma” söylemini eleştirdi. CHP Dış Politika Koordinatörü İlhan Uzgel, “Meşruiyetin kaynağı milletin ta kendisidir” diyerek bu açıklamaları yetersiz ve tehlikeli buldu.

İYİ Parti Uluslararası İlişkiler Başkanı Ahmet Kâmil Erozan da “ABD’nin meşruiyet vermesi, Türkiye’deki iktidar zafiyetini gösteriyor” yorumunu yaptı.

Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu da açıklamayı “Cumhurbaşkanına hakaret niteliğinde” olarak değerlendirdi.

Söylemin Teorik Analizi: Meşruiyet Mi, Destek Mi?

Bu bağlamda birkaç kritik soru ortaya çıkar:

Ne tür bir meşruiyet söz konusu?

Barrack’ın açıklamasına göre burada amaç, Erdoğan’ın Türkiye halkı nezdinde değil, ABD kamuoyu ve Kongre gözünde tanınması ve saygınlığının artırılmasıydı. Yani bu bir dış meşruiyet vurgusudur; Türkiye iç siyasetindeki meşruiyet tartışmalarını doğrudan ele almaz.

Ancak, dış meşruiyet söylemi, içeride meşruiyet zafiyetine dair algıları yeniden canlandırabilir.

Bu bir “meşruiyet jesti” midir, yoksa güç kozu mu?

Trump’ın “verelim” demesi, sembolik bir jest olarak görülse de bu söylem aynı zamanda Türkiye–ABD ilişkilerinde pazarlık argümanı haline gelebilir: “Senin meşruiyetini ben tanırım, bundan ötürü belirli beklentilerim vardır.” Bu, klasik diplomasi dilinde bir destek sinyalidir. Ancak destek sinyali ile meşruiyet iddiası arasında ince bir çizgi vardır: destek, karşılıklı çıkarlarla çerçevelenebilir; meşruiyet ise normatif bir geçerlilik iddiası taşır.

İç ve dış meşruiyet arasındaki gerilim

Liderin dış ilişkilerde “dış meşruiyet” araması, iç meşruiyet sorgulamasını tetikleyebilir. Bir liderin halkın meşruiyetini yetersiz bulup başka aktörlerden takviye araması, içeride meşruiyet krizine işaret edebilir. Bu durumda karşı çıkanlar, “dış destekle iktidarını sağlamaya çalışmak” eleştirisi yapabilir — ki muhalefet bu tonlamayı açıkça kullandı.

Sembolizm ve diplomatik mesaj

Meşruiyet ifadesi, medya ve kamuoyuna yönelik güçlü sembolik bir diplomatik mesaj olarak da okunabilir: “Erdoğan ile ilişkilerimizi sıfırdan yeniden değerlendirelim, Türkiye’yi yeniden stratejik ortağımız olarak tanıyalım.” Bu mesaj, özellikle S-400, F-35, yaptırımlar gibi çetin diplomatik başlıkların tartışıldığı bir dönemde güçlü bir jesttir.

Görüşme ve Sonuç Beklentileri

Erdoğan ve Trump’ın görüşmesinde başlıca gündemler arasında S-400’ler, F-35 programına dönüş, CAATSA yaptırımları, bölgesel meseleler (Suriye, Rusya) ve enerji iş birliği gibi konular yer aldı.

Bu kapsamda ABD’nin Türkiye’ye “meşruiyet verilmesi” söylemi bir nevi diplomatik çerçeve tamamlama olarak düşünülebilir: yani görüşmenin siyasi atmosferini pozitif bir zemine oturtma amacı taşıyabilir.

Ancak bu söylemin pratik etkisi sınırlı kalabilir. Çünkü meşruiyet, salt dış aktör tarafından verilebilecek bir sıfat değildir; toplumsal kabulleniş ve normatif içselleştirme gerektirir. Eğer Türkiye’de iktidar daha önce iç meşruiyet temellerini zayıflatmışsa, dıştan verilen “meşruiyet desteği” bu eksikliği kapatmaya yetmeyebilir.

Ayrıca diplomatik söylemler, pazarlık sürecinin unsuru olarak da kullanılabilir. Trump’ın bu söylemi, Türkiye’ye karşıca bazı ticari veya stratejik beklentileri örtük şekilde iletme amacını taşıyabilir. Yani “şimdi seni diplomatik olarak onurlandırırım, karşılığında belirli adımlar beklerim” mantığı devreye girebilir.

Sonuç: Meşruiyet, Güç ve Algı Üçgeni

Meşruiyet, sadece hukuki ya da teknik geçerlilikten daha fazlasıdır; sosyal kabul, değerler uyumu ve rıza içermelidir. Bir iktidarın uzun süreli varlığı için meşruiyeti içsel olarak üretmesi şarttır. Dış aktörlerin “meşruiyet verme” söylemi diplomatik bir manevra olabilir; ancak bu söylem, içerideki meşruiyet zafiyetini örtmeye yetmeyebilir ve ters tepkiler doğurabilir.

Erdoğan–Trump görüşmesinde “meşruiyet verme” söyleminin dış kamuoyu, diplomatik jest ve siyasal sembolizm bağlamında kullanıldığı görülüyor. Ancak bu söylem, Türkiye iç siyaseti, kamuoyu algısı ve demokrasi kalitesi bağlamında daha derin soruları gündeme taşıdı. Özellikle iktidarın meşruiyetini başka bir güçten almak gibi algılar oluşturacak söylemler, demokratik siyasette hassas dengeleri zorlayabilir.

Sonuç olarak, bu görüşme ve bu söylemin kamuoyuna yansıması, sadece dış politika ilişkileri açısından değil, Türkiye demokrasi kültürü ve iktidar-meşruiyet ilişkisi açısından da önemli bir eşiktir. Kamuoyunun, meşruiyet kavramını dış söylemlerle havada bırakarak değil, dayanaklarını tartışarak sahiplenmesi beklenir.

ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
[email protected]