Ölüm her an kapımızda. Bugün çok varız, yarın hiç yokuz. Bu dünya hiçbir canlıya kalmamış. Ne olsan ne durumda yaşasan vakti gelince son nefesini vereceksin. Biricik gerçek ve acı gerçeğimiz bu.
Unutsak da hayatın kırılgan ipliğinde asılıyız hepimiz. Doğumla başlıyoruz ömür dediğimiz yolculuğa ama nereye gittiğimizi bilmeden, durakları hesap etmeden sağa sola yürüyoruz. Göz açıp kapayıncaya dek geçen yılların içinde seviniyor, üzülüyor, hırslanıyor, kırılıyor, bazen büyüyor bazen küçülüyoruz. Fakat sonunda hepsi aynı yerde, toprağın sessizliğinde son buluyor. Kalbin artık çarpmadığı bir yalnızlıkta ölüm şarkısını özgürce söyler.
İnsan çoğu zaman ölümsüzmüş gibi yaşar. Biriktirir, nice plan yapar, kin tutar, mal peşinde koşar, sevgisini saklar, erteledikçe erteler. Zamanın sonsuz olduğunu sanır. Sanır ve aldanır. Çünkü zaman, sessizce akan bir nehir gibi bizi son kıyıya taşır. Ölüm, her birimizin cebinde taşıdığı bir mektup gibidir. Ölüm, ne zaman açılacağını bilmediğimiz ancak açıldığında her şeyi susturacak olan bir hakikat gibidir.
Ne zenginlik kurtarır bizi ölümden, ne şan ne de şöhret. Ne gençlik iksiri bulabiliriz, ne de saklanacak bir yer ölümden kaçmak için. Ölüm aslında her şeyi eşitler. Sarayla kulübeyi, bilgeyle cahili, sevenle sevmeyeni, iyiyle kötüyü, korkakla cesuru aynı yere getirir. Ölüm aslında herkesi sıfırlar.
O yüzden yaşamak, farkında olarak yaşamak gerek. Kalp kırmamayı, güzel sevmeyi, iyilik yapmayı ve içten gülümsemeyi bilmek gerek. Çünkü ölüm vakti geldiğinde geriye yalnızca bıraktıkların kalacak. Ve en değerli miras, bir kalpte açtığın sıcak bir yer, bir gözde bıraktığın bir damla yaş, bir yürekte ise kalan tatlı bir anı olacak. Gerisi yok ölüm varken.
SESSİZLİĞİN ÖĞÜDÜ ÖLÜMDÜR
Mehmet Selim ÇİÇEK
Yorumlar (2)