Televizyonda yeni bir tarih programı başladı, izliyorum. Hiç muhalif birini çıkarmadıklarına göre TRT kaynaklı bir yayın olsa gerek. Çoğunluğu yabancı belgesellerden oluşuyor, ama ilginç ve izlenmesinde yarar var. 

Programlardan birinin adı ‘Beni Hatırlayınız’ cennet mekan Gazi paşamıza ait bir söz olduğu iddia ediliyor. Program bu söz üstüne bina edilmiş. Sunumda bariton sesli bir adam, şöyle şeyler diyor: 

‘Gazi Mustafa Kemal’i nasıl hatırlamalı?  

‘Hangi konularda konuşmalı hangi konularda susmalı?’ 

Ve zurnanın ‘haydaa’ dediği yer: 

‘Ya da susmalı mı?’ 

Demek ki arkadaşlara göre Gazi paşamızı anarken ‘susulmaması’ gereken bir şeyler var. 

Önce kendi kanaatimi söyleyeyim:  

DOĞRU. 

Cumhuriyet aristokratları diyebileceğimiz bazı çevreler Kurtuluş Savaşı denen Kutsal isyanın pek çok bölümünü ve Gazi etrafında şekillenen pek çok olayı -bilmelerine- rağmen kendilerine sakladılar. 

Akılları sıra ‘bunları halk anlamaz, anlamasına da gerek yok, biz bilelim yeter ‘ dediler. 

 Şimdi tek hücreliler, ‘Onun da heykelleri de zamanı geldiğinde yıkılacak!’ diye bas bas bağırıyor. Cumhuriyet aristokratlarında tıs yok. 

O zaman gelin de biraz tarihe nasıl bakmak ve nasıl okumak lazım o konuya bir bakalım. 

Çok değerli, Prof. Dr. Zekeriya Kurşun Hoca der ki; 

‘Tarih, insana ait olduğu millete aidiyetin nasıl gerçekleştiğini öğretir. Gelecekte var olma iddiasında olan bütün toplumlar tarih bilincinden vazgeçemezler. Ancak unutulmamalı ki tarih bilinci bilimsellikten uzaklaşıp sürekli duygusallıkla beslenirse ÇATIŞMA kaçınılmaz olur.’ (Büyük harfler benim tercihim) 

Bugün de yaşanan budur! 

Hocanın sözlerinden esinlenerek devam edelim, hoca diyor ki; Tarihsel OLAYLAR farklı, Tarihsel OLGULAR farklıdır. (Büyük harfler bana ait) 

Hoca, Fransız Devrimi örneğini vermiş ben de Atatürk devrimi örneğini vermek istiyorum. Aynı mantıkla gidersek; 

 Fransız devrimi bir OLAY, 

 Ama devrim sonrası yerleşen, kabul edilen yasalar ve onların sonunda oluşan toplumsal hayat OLGU. 

Anladikos? 

Zaman makinesi henüz icat edilmediğine göre geçmişi gözlemlemek, ancak belgeler üzerinde yapışabilir. Keza hocanın aktardığına göre ‘hakikat ressam için neyse tarihçi içinde odur!’  

Ha şimdi geldik meselenin kilit noktalarından birine; 

TARİHÇİ kimdir sorusunun cevabına. 

Biraz fazla teorik gelebilir ama,  

Neyse devam edelim: 
Tekrarlanması mümkün olmayan olayları incelemek Tarihin değil, olsa olsa sanatın konusudur. 

Mesela Cumhuriyetin ilanını gözlerimizi buğulandırarak anlatan bir şiir, tablo, bir sanat eseridir. Ama tarih değildir. 

Tarihin bir bilim olarak kabul edilir ve bilimdir, çünkü; neden-sonuç bağlantısını belgeleri inceleyerek ortaya çıkarmaktadır... Evet pozitif bilimlerde olduğu gibi fiziksel bir laboratuvarı yoktur. Ama o laboratuvar tarihçinin beyninde ve yazdıklarında oluşur. Amerikalılar buna kısaca hikayesini esas aldığınızı tarihi şahsiyetin pabuçlarını giymek olarak tarif ediyor. 

 Evet asil, Cumhuriyet aristokratları şu soruya cevap verin ama Gazi paşamızın ardına sığınmadan (sıkar biraz ama) 

 Cumhuriyet 29 Ekim 1923 de ilan edildi. Tamam 

Ama  

Ne zaman kuruldu? 

Veya Kuruldu mu? 

Sonra vakit geçirmeden ‘Beni hatırlayanız’ belgeselini izleyin.