Türkiye Ekonomisinin Sessiz Gücü – İnşaat Malzemesi Sanayi
Türkiye ekonomisinin büyüme hikâyesi anlatılırken genellikle hizmet sektörü, turizm ya da otomotiv sanayi ön plana çıkar. Oysa bu anlatıda gözden kaçan fakat ekonominin omurgasını taşıyan sektörlerden biri de inşaat malzemesi sanayisidir. Bu sektör yalnızca inşaat sektörünün bir parçası olmakla kalmaz; aynı zamanda demir-çelikten seramiğe, çimentodan cam ve yalıtım ürünlerine kadar geniş bir üretim ekosistemine sahiptir.
2025 yılının ilk yarısında inşaat malzemesi sanayi üretimi, geçen yılın aynı dönemine kıyasla sınırlı bir artış göstermiştir. Türkiye İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği’nin (İMSAD) verilerine göre yılın ilk 6 ayında toplam üretim yüzde 1,2 oranında artarken, özellikle yalıtım ürünleri, seramik karo ve demir çelik mamullerde üretim hacminde ciddi dalgalanmalar yaşanmıştır. Bu tablo, sektörün yalnızca iç piyasa talebine bağlı olmadığını, dış ticaret rüzgârlarına karşı da oldukça hassas bir yapıya sahip olduğunu gözler önüne sermektedir.
İnşaat malzemesi üretiminin bölgesel dağılımı da Türkiye'nin sanayi altyapısı açısından önemli bir gösterge niteliğindedir. Marmara ve İç Anadolu bölgeleri üretimin yoğunlaştığı merkezler olurken, özellikle Kayseri, Eskişehir ve Bilecik çevresindeki seramik ve cam üretim tesisleri dikkat çekmektedir. Çimento ve hazır beton üretiminde ise Akdeniz ve Güneydoğu bölgeleri öne çıkmaktadır.
Dışa Açılan Kapı – İhracatta Yavaşlama Sinyalleri
İnşaat malzemesi sanayisinin en güçlü yanlarından biri ihracata olan yüksek katkısıdır. Türkiye, Avrupa başta olmak üzere Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Orta Asya ülkelerine büyük miktarlarda inşaat malzemesi ihraç etmektedir. Ancak 2025 yılı itibarıyla küresel ekonomik yavaşlama ve artan lojistik maliyetler, ihracat tarafında da ciddi bir baskı yaratmaya başlamıştır.
Geçtiğimiz yıl 33 milyar dolar seviyelerinde olan inşaat malzemesi ihracatı, bu yılın ilk 6 ayında yaklaşık yüzde 4 oranında gerilemiştir. Özellikle Almanya, Fransa ve Irak gibi ana pazarların yavaşlayan inşaat talebi, Türkiye’deki üreticilerin sipariş defterlerinde boşluklar oluşturmuştur. Diğer yandan Çin ve Hindistan gibi ülkelerden gelen rekabetin de artması, ihracat fiyatlarını aşağıya çekmekte ve kâr marjlarını daraltmaktadır.
Bu durum, özellikle küçük ve orta ölçekli üreticileri daha da zorlamaktadır. Büyük üretici firmalar; markalaşma, lojistik ağlarını geliştirme ve enerji verimliliği yatırımlarıyla ayakta kalmayı başarırken, ölçek ekonomisinden uzak kalan KOBİ’ler ise kârlılığını sürdürmekte zorlanmakta ve üretimlerinde kısıtlamaya gitmektedir.
İhracattaki bu daralma, döviz girdisi ve dış ticaret dengesi açısından da önem arz etmektedir. Türkiye’nin sanayi ihracatının önemli bir kalemini oluşturan bu sektörün performansı, döviz rezervlerinin istikrarında da etkili olmaktadır.
Sorunlar, Çözüm Önerileri ve Gelecek Stratejileri
Sektörün üretim cephesinde yaşadığı en temel sorunların başında enerji maliyetleri, ham madde fiyatlarındaki dalgalanmalar, kur baskısı ve iş gücü maliyetleri gelmektedir. Özellikle enerji yoğun sektörlerden biri olan çimento ve cam sanayi, doğalgaz ve elektrik tarifelerinde yaşanan artışlardan doğrudan etkilenmektedir. Bu durum üretim maliyetlerini artırmakta ve rekabet gücünü düşürmektedir.
Ayrıca inşaat sektöründeki genel yavaşlama, kamu yatırımlarındaki azalma ve konut kredilerinin daralması gibi nedenlerle iç talep de sınırlı kalmaktadır. Özellikle orta sınıfa yönelik konut üretiminin azalması, iç piyasada talep daralmasına neden olmakta ve bu da malzeme üreticilerinin kapasite kullanım oranlarını düşürmektedir.
Bu tabloya rağmen sektör temsilcileri ve uzmanlar, inşaat malzemesi sanayisinin yeniden ivme kazanabileceği birkaç stratejik alan üzerinde durmaktadır:
Yeşil Dönüşüm ve Sürdürülebilir Üretim:
Enerji verimli malzeme üretimi, karbon ayak izi düşük ürünlerin teşviki ve geri dönüştürülebilir malzeme kullanımı gibi alanlarda yapılacak yatırımlar hem iç piyasada hem de AB pazarında rekabet avantajı sağlayabilir.
Teknoloji ve Dijitalleşme:
Üretim süreçlerinde dijital dönüşüm, akıllı fabrikalar ve otomasyon sistemlerine geçiş, verimliliği artırmakta ve maliyetleri düşürmektedir. Türkiye’de bu dönüşüm henüz sınırlı ölçekte olsa da devlet destekleriyle hız kazanabilir.
Yeni Pazarlar ve Ticaret Anlaşmaları:
Avrupa dışındaki pazarlarda, örneğin Afrika kıtası ve Türk Cumhuriyetleri’nde artan inşaat yatırımları, yeni ihracat rotaları olarak öne çıkmaktadır. Türkiye’nin bu bölgelerle serbest ticaret anlaşmaları yapması sektöre büyük katkı sağlayabilir.
Kentsel Dönüşüm ve Depreme Dayanıklı Yapı Malzemeleri:
Türkiye’nin büyük şehirlerinde hızlanması planlanan kentsel dönüşüm projeleri, kaliteli ve dayanıklı malzemelere olan talebi artıracaktır. Bu da üreticiler için yeni bir iç talep fırsatı yaratacaktır.
Sonuç: Sanayi Değil, Strateji Eksik
Türkiye’nin inşaat malzemesi sanayisi üretim kapasitesi açısından oldukça güçlüdür. Sorun üretimde değil, stratejidedir. Enerji, kur ve iş gücü maliyetlerinin kontrol altına alındığı, ihracatın yeniden desteklendiği ve iç piyasanın canlı tutulduğu bir ortamda bu sektör yalnızca Türkiye ekonomisine değil, çevre ülkelere de değer katmaya devam edecektir.
Sanayi üretimiyle ilgili alınacak her karar, aslında Türkiye’nin büyüme rotasının da yönünü belirleyecektir. Bu yüzden inşaat malzemesi sanayisini yalnızca bir yan sektör değil, stratejik bir alan olarak görmekte fayda vardır. Çünkü bir ülkenin kalkınması, temeli sağlam atılmış üretim yapısıyla başlar.