Uçmak, yani insanoğluna bahşedilmeyen o güzel yeteneğe kendi imkânlarımızla sahip olmaya çalışmak yüzyıllardır hayallerimiz arasında yer almasaydı günümüzde uçak ve helikopterlerle seyahat edebilir miydik? Esasen uçma hayali Yunan mitolojisine kadar uzanıyor. İkarus, hapsedildiği kuleden kaçmak için bir mucit ve mimar olan babası Daidalus’un kuşların tüylerine balmumu dökerek icat ettiği kanattan yararlanır. Ancak, babasının uyarılarına rağmen kendisini kanatların özgürlüğüne bırakarak güneşe fazla yaklaşınca kanatlar erir ve Ege denizine düşerek can verir. Tarihte bilinen en eski uçuş denemelerinden birisi ise bir Müslüman bilim adamı olan İsmail Cevheri’ye ait olup bir süre uçtuktan sonra yere düşüp ölmesiyle sonuçlanmış. Leonardo da Vinci’nin çizimleri de bu konuda atıfta bulunulan önemli belgelerden sayılıyor.

 

Kayıtlara geçmiş olan ilk uçma hayalini gerçekleştiren kişinin bizden birisi, Hezârfen Ahmet Çelebi olması sevindiricidir. Evliya Çelebi’nin anlattığına göre İstanbul Boğazı’nı uçarak geçmeyi başarmış ancak bu davranışı sonucunda Cezayir’e sürülerek orada vefat etmiştir. 1800’lerin sonlarında farklı mucitler tarafından başarıyla test edilen insansız planör uçuşları ve buharlı uçak denemelerinden sonra Wright kardeşler uçak projeleriyle uçma hayalini hayata geçiren öncüler olarak tarihe geçtiler.

 

Her ne kadar havayolu endüstrisi günümüzün en önemli toplu ulaşım araçlarından birisi olarak kabul edilse de son yüz yılda insanoğlunun kendi aracıyla uçma hayalleri devam ediyor. Sınırlı sayıda yüksek gelir düzeyine sahip kesim tarafından sahip olunan özel uçakları saymazsak çoğunluk henüz kendi uçağı ile seyahat etme şansına sahip değil. Oysa ki son 50 yıldır fantastik kitap ve filmlerde 2000’li yıllarda uçan otomobiller ile seyahat edeceğimiz hayal ediliyordu. Çoğunluk bilmese de 1926’da Sky Flivver adı verilen ilk uçan aracı endüstriyel anlamda ilk otomobilin üreticisi olan Henry Ford tasarlamış ancak bu deneme pilotun ölmesi ile sonuçlanmıştır. Bu hayalinden vazgeçmeyen Ford; “Bu sözümü bir kenara yazın: Gülünç bulabilirsiniz ancak uçak ve otomobilin karışımı araçlar bir gün gerçekleştirilecektir” tahmininde bulunmuş.

 

Henry Ford tahminlerinde yanılmadı ve son yıllarda çok sayıda uçan otomobil projesi geliştirildi. Hatta bazıları havada, denizde ve karada gidebilecek özelliklere bile sahip. Açılır-katlanır kanatlarla çok cazip görülmeyen bu projelerin şu ana kadar ticari olarak hayata geçirilebileni bulunmuyor. Uçan otomobil projelerinin hayata geçirilmesindeki en önemli zorlukların başında ise gerekli tüm uçuş güvenliği önlemlerinin alınıp aracın uçabilmesi için otoritelerden izin almak geliyor. Çünkü, gerek araçtan kaynaklanan, gerekse onu uçuracak kişilerden kaynaklanan önemli tehlikeler söz konusu.

 

Pilot olabilmek için binlerce saat uçuş deneyimine sahip olmak gerekirken iki boyutlu düzlemde aracı ileri ve geri hareket ettirme konusunda bile sıkıntı yaşayıp kazalara neden olan insanoğluna güvenip gökyüzünde uçan otomobillere izin vermek gerçekten de sakıncalı görünüyor. İniş, kalkış, rüzgar ve diğer hava koşullarına karşı aracın kontrolü gerçekten ciddi bir eğitim gerektiren bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca, havada yaşanabilecek teknik arızalardan kaynaklanabilecek kaza sonucu sadece pilot değil karadakilerin de tehlike altında kalma riski ürkütücü. Araç trafiği için gökyüzünde ayrı rotalar oluşturulması ise içinden çıkması zor bir problem olarak düşünülebilir.

 

Bu noktada akla gelen tek çözüm ise sürücüsüz araç teknolojileri. Günümüzde sürücüsüz araçlar yaygın bir şekilde test edilirken Tesla firması tarafından üretilmeye başlayan ve otomatik pilot tarafından sürülen araçları ilgiyle takip ediyoruz. Her ne kadar bu araçları kullananlar gayet memnun gözükse de geçtiğimiz hafta bir araç sahibi otomatik pilotta kullandığı aracının kontrolden çıkarak bir mağazaya girdiği iddialarıyla şikayetçi olmuştu. Google tarafından test edilen sürücüsüz araçlarda da az sayıda kaza oranı dikkat çekiyor ve kazaların önemli bir kısmına diğer araçlar ve yayalar sebep olduğu için Google geçtiğimiz günlerde araçlarına korna yerleştirip uyarı amaçlı otomatik olarak kullanılmaya başlanacağını açıkladı.

 

Uçan otomobil konusunda güzel gelişmeler olmasa da İHA (insansız hava aracı) olarak adlandırdığımız ve asıl adıyla drone olarak bilinen teknolojinin geçtiğimiz hafta insan taşıyan modeli ABD’nin Nevada eyaletinde uçuş izni almak için test edilmeye başlandı. Tek bir yolcu ve valizini taşıyacak şekilde tasarlanan bu araç helikopter gibi dik olarak kalkıp inse de helikopterin aksine drone gibi dört ayak üzerinde yer alan sekiz pervane ile çalışıyor ve kullanıcı sadece kalk ve in düğmeleri ile uçuşa müdahale edebiliyor. O yüzden de dronecopter olarak adlandırabileceğimiz bu araç otomatik pilot tarafından yönetiliyor ve yaklaşık 100 kg taşıma kapasitesine sahip.

 

Mevcut modelinde uçuş menzili 23 dk olarak belirlenen bu araç 3.5 km irtifada 100 km/s hızla uçabiliyor. O yüzden de teorik olarak yaklaşık 38 km menzile sahip olduğunu söyleyebiliriz. Mevcut menzilin büyük şehirlerin çoğunda trafiğe girmeden iki nokta arasında taşıma için ideal olduğu görülüyor. Elbette gerekli izinlerin alınması ki ABD’de bile halen pek çok eyalette sürücüsüz otomobillere dahi izin verilmediği düşünüldüğünde uzun ve zahmetli bir süreç olacağını varsaymak sanırım yanlış olmaz. O yüzden de bireysel uçuş deneyimi için şimdilik yamaç paraşütü vb. daha konvansiyonel yöntemler ile uçma arzularınızı yerine getirmenizi tavsiye ediyorum.

 

Sevgiyle Kalın!