Türk halı sanatı ile ilgili kaynaklara göre, düğümlü halı Orta Asya’da, Türklerin yaşadığı bölgelerde ortaya çıkmış ve buradan dünyaya yayılmıştır. Türklerin, aynı çağlarda, halı dışında, keçe ve kilim sanatıyla uğraştıkları, konar göçer ve hayvancılıkla uğraşan bir toplum oldukları için ev ve çadırlarını keçe ve düz dokuma yaygılarla (kilim, cicim, zili, sumak) süsledikleri birçok kaynakta karşımıza çıkmaktadır.
Kaynakların ifadesine göre halı, Türk sülale ve devletlerinde, sadece bir örtü veya süsleme malzemesi değil, bir taht örtüsü olarak da kullanılmıştır. Bu nedenle de, tarihin ilk çağlarından itibaren halı dokunmaktadır. VII-VIII. yy.’larda da Türkistan, Oğuzelleri, Anadolu, Buhara, Uygurlar ve Hazarlar’daki tüm Türk ülkelerinde halı dokunduğu bilinmektedir.
“Doğu Türkistan’da keçe yaygılarda da dokunmaktaydı. Orhun Bölgesi’ndeki Uygur Kağanlarının Çin imparatorlarına gönderdikleri yaygılar da bu türden dokumalar. Gök-Türk devrinden bir çin masalında, Gök-Türkler’in veya kangılı boyların, şölen sırasında, çayırlara yün halılar serdikleri anlatılmaktadır. Türk kavimleri, Anadolu’ya göç ederken halıyı ve halı dokuma tekniklerini de beraberlerinde getirmişlerdir. Anadolu’da Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde büyük gelişme gösteren Türk halılarında ipler çeşitli bitkilerin yapraklarından, meyvelerinden veya köklerinden çıkarılan kök boyalarla boyanmıştır.
11. yüzyıldan itibaren Horasan’dan gelerek İran’a egemen olan Selçuklular, düğümlü halı tekniğini tüm Yakın Doğu’ya tanıtmışlardır. Ancak Selçukluların İran’da egemen oldukları dönemden günümüze halı örnekleri kalmamıştır. Halıcılık, Anadolu’ya 11. yüzyılın sonlarına doğru Selçuklu Türkleri ile birlikte girmiştir. Bu dönemde, Anadolu Türk halıcılığının merkezi ve Selçukluların başkenti olan Konya’nın yanında, Kayseri, Sivas, Aksaray gibi şehirlerde de dönemin en güzel halıları dokunmuştur.
Selçuklu halılarından çok azı günümüze ulaşabilmiştir. Konya Alaaddin Camii’nde bulunan ve günümüzde İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesinde sergilenen üç tanesi bütün, beş tanesi parça hâlde olan halılar, Selçuklu halılarının en özgün örneklerindendir. Anadolu Selçuklularından kalma ve parça hâlindeki üç halı ise Beyşehir Eşrefoğlu Camii’nde bulunarak Konya Mevlana Müzesine getirilmiştir. Ayrıca Fustat (Kahire) şehri harabelerinde yapılan kazılarda bulunan Selçuklu halılarının Konya’da dokunarak Fustat Camii’ne gönderildiği anlaşılmıştır. Bu halıların tamamı Gördes düğümü ile dokunmuştur. Renk ve dekor bakımından son derece zengin olan bu halıların bordürleri genellikle kûfi yazılarla süslenmiştir.
Türk halı sanatında 14. yüzyılın başından itibaren, Selçuklu halılarındaki geometrik motifler ve kûfi yazılı kenar şeritleri yanında stilize hayvan figürlerinin de motif olarak kullanılmaya başlandığı görülür. 15. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ise, hayvan figürlerinin yerini geometrik ve soyut bitkisel motifler almış, kare ya da dikdörtgen içine yerleştirilen sekizgen ve baklava motifleri sıkça kullanılmaya başlanmıştır. İlk dönem Osmanlı halıları diyebileceğimiz bu örnekler, önce İtalyan ressamların tablolarında görülmesine rağmen, halı literatürüne Alman Ressam Holbein’in adıyla geçmiştir.
16 ve 17. yüzyıl Türk halı sanatının klasik dönemi olarak kabul edilir. Selçuklu halılarının sağlam geometrik motifleriyle oluşan ilk parlak döneminin yerini, 16. yüzyılda madalyon motifi ve çeşitli zengin bitkisel kompozisyonların olduğu ikinci bir parlak dönem almıştır. Bu motifler, Türk halı sanatına yepyeni bir zenginlik kazandırmıştır.