Ekonominin her çeşidini yakından takip etmeye çalışıyorum. Endüstriden sağlığa, turizme kadar. Ülke ve Antalya ekonomisini nasıl buluyorsunuz? şeklinde bir soru yöneltilmiş olsa yanıtım; ‘Ne dipteyiz ne de çokta da yukarılarda’ olurdu. Ülke ekonomimizin çok kırılgan bir yapıya sahip olduğunu söyleyebilirim. Türünün ne olduğunun önemi yok sadece ‘kriz’ kelimesinin dillendirilmesi bile etkili olabiliyor. Şimdi size, ‘kriz miriz yok kardeşim, hepsi uydurma’ desem, bana gülersiniz değil mi? Aslında bu ‘kriz’ denilen şey, dünyayı bilemem, ama Türkiye’de sayıları bini geçmeyen para babasının kârının 50’den 40’a düşmesi demek. Borsa denilen kumarhanelerde tatlı ve zahmetsiz kazanılan paraların birazcık azalması demek. Bankaların çok yüksek kârlar elde edeyim diyerek gösterdikleri açgözlü tavrın geri tepmesi demek. Vatandaş Mustafa’lık bir şey yok. O zaten yarı aç yaşıyordu, durumu aynen devam ediyor. Şunu iyi anlayın. Dünyadaki televizyon, gazete, internet gibi bütün iletişim araçları bu para babalarının elinde olduğu için, bütün dünya ile canlarının istediği gibi oynuyorlar. Din, dil, ırk onlar için fark etmiyor. ‘Kriz var’ diye koparılan vaveylanın sebebi, köle gibi kullandıkları insanlar arasında korku salıp, kendilerinden fazla para talep etmelerini önlemek. Verdikleri üç kuruşun da birini daha alabilmek. Bankalar nasıl kurtarılıyor sanıyorsunuz? Böylece, paralarına para katarak daha fazla güç sahibi olmak ve küresel imparatorlar arasında yer almak. Özetle; bu dünyada insanlar ikiye ayrılır, taşıyıcılar ve biniciler. Onlar jokey. Krizi de çıkarırlar, vaveyla da koparırlar. Canları isterse, krizi de bitirirler. Ve siz, onları taşımaya devam ettikçe, bu böyle sürüp gidecek. Kapitalizm ve emperyalizm. Liberal ekonomi, serbest piyasa böyle bir şey işte kalın sağlıcakla.