3 Nisan 2009 tarihli yazım asla gözümün önünden gitmiyor.
29 Mart 2009 seçimlerinde Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığını Mustafa Akaydın’ın kazanmasıyla, “Halkın tercihine herkes gibi bende saygı gösteriyorum ancak, olan bu kente olacak” dememizin üzerinden tam tamına 4.5 yıl geçti.
Her hesap soruşumuzun altında, “Bize inat acaba kente adına bir katkı koyar mı” niyetimiz yatıyordu.
Ama kendisinin boş işlerle uğraştığı gibi, bizim gaz verme gayretimizi de boşa çıkarttı.
Mustafa Akaydın’ın göreve geldiği ilk günden itibaren borç edebiyatı yaparak kolları sıvamasından anlaşıldı ki, dünya kenti Antalya için en küçük bir katkı dahi koyamayacaktı.
Koydu mu?
İşçilerin maaşını dahi ödeyemeyen bir zihniyetin seçildiği kente katkı koymasını beklememiz bizim ayıbımız olurdu.
O işçilerin alacaklarını karşılayabilmek adına meclisten borçlanma yetkisi aldı. Gitti kredi çekti.
Ödedi mi borçlarını?
Ödemedi.
Kredi ile alınan para nereye gitti?
Düne kadar özel güvenlik elemanları maaş isyanlarındaydı bugün temizlik ve park bahçeler, kısacası tüm birimlerin taşeron işçileri isyan bayrağı açtı.
Belediye önünde toplanıp, “Açız” feryatları yapanları duyması ve görmesi gereken muhterem, kafasını bile uzatma gereği duymadı.
Çıktı Genel Sekreteri, “İşçilere özür borcumuz var” deyip, geçiştirdi.
Geceleri yastığa karnı aç aç başını koyan o işçiler, gün gelecek bunu yapanlardan hesap soracaktır.
Hesap sorulacak olan pişkinler hala kendi adaylıklarından bahsettirmeye çalışıyor.
Bırakın yeni projeler üretmesini, görevi devraldığında yüzde 70-80’lik kısımları bitmiş projeleri bile tamamlayamayan Mustafa Akaydın’ı yakında ortalıkta görebilen var mı?
Bence yok.
Neden?
Zihniyet, “Nasıl olsa üç beş gün geçtikten sonra millet her şeyi unutur, aniden ortaya çıkıp, bir iki eğlence organizasyonuyla yeniden hatırlanırım” zihniyeti de ondan.
Artık yemiyor.
Ödemediği, ödemeye yanaşmadığı, bu nedenle haciz memurlarının belediyeden eksik olmamasından dolayı borçlara önlem için cebinden para verip makam odası dayatıp, döşetmiş uyanık.
Bunu da yemezler.
Her şeyi düşünmüş uyanık başkan da.,
Mutfak ve yatak odasını niye unutmuş ki?
Hazır eli değmişken salonunu ortaya çıkartan Mustafa Akaydın, ev tefrişatı yapar gibi mutfak ve yatak hatta oturma odasının da hatırını bırakmasaydı.
“Yuh, yuh” sesleriyle emaneti devredenleri gönderdiğin gün, davul zurna ile zatıalinizi karşılayanlar, çok değil 6 ay sonra arabanın arkasına teneke takacaklar haberin var mı?
Tabi o devir-teslim törenine gelecek yüzü kendinde bulabilirse.
Seçildiği kente en küçük bir katkı koyamadığı gibi.,
İşçisini aç bırakmış.
Namerde muhtaç etmiş.
Çoluk-çocuğunun yüzüne bakamayacak hale getirmiş.
Kavurucu sıcak, dondurucu soğuk altında park ve bahçelerde görev yapmaya çalışanların hakkını yemiş birisi hala hiçbir şey olmamış gibi ortalıkta dolaşıyor ya.
Yazık.
Bu kentin en az 20 yılını alıp götürenlere milyon kez yazık.