Türkiye’de adalet ne yazık ki günümüz Türkiye’sinde artık sadece bir kelime, bir kavramdan ibaret…
Uygulamada sistem son derece çarpık, kararlar keyfi ve güven vermiyor. Yargının siyasallaşması, toplumumuzda hukukun üstünlüğüne olan inancı derinden zedelemiş durumda. Adaletin iflası, toplumun her kesimini, sosyal dokusunu ve ekonomik düzenini tehdit ediyor. Bugün davalar, liyakatsiz ve sadakat odaklı kadrolar tarafından yürütülüyor. Maalesef mahkemeler bağımsız değil, kararlar hukuka değil, siyasi iradeye göre şekilleniyor. Hak arayan vatandaş, mahkeme kapısında sadece zaman kaybetmekle kalıyor, adaletin yerine keyfi sonuçlarla karşılaşıyor. Bu durum, hukukun üstünlüğü kavramını bir hayalden ibaret hâle getiriyor.
Geçtiğimiz günlerde bizzat yaşadığım ve yine bir köşe yazımda anlattığım olayı buna örnek olarak hatırlatmak isterim. O yazımızı okuyanlar bilir, okumayanlara da özet geçeyim. Son zamanlarda sıkça karşılaştığımız telefonla dolandırıcılık olaylarından birisi de benim başıma geldi. Telefonla arayan ve 40 yıldır görmediğim bir asker arkadaşım olduğunu söyleyen şahıs kaza yaptığını belirterek benden maddi yardım istedi. Şahsımla ilgili birçok şeyi bilmesi (Nerede yaşadığım, telefon numaralarım vs.) samimi konuşmaları nedeniyle hiç şüphelenmeden verdiği iban numarasına bir miktar para gönderdim. Kısa bir süre sonra dolandırıldığımı anladığımda ise her vatandaşın yaptığı gibi adli mercilere giderek şikayetçi oldum. Amacım paramı kurtarmaktan ziyade benzer şekilde başkalarının dolandırılmalarının önüne geçebilmekti lakin adli mercilere olan güvenim çok ama çok kısa bir sürede boşa çıktı. Ben umutla beklemeye geçmiştim ki, başvurumdan sadece 24 saat sonra savcılıktan gelen bir yazıda özetle, benim telefonla arayın asker arkadaşım olduğunu söyleyen kişiye para vermemin ‘doğal hayatın akışına aykırı’ olduğu vurgulanarak adeta bana ‘sen salak olup dolandırılmasıydın’ denildi. Ve tabi dava açılmasına yer olmadığı da vurgulandı. Yani özetle dolandırıcı değil beni suçladı adli merci…
Adalet sisteminde bu tür yaklaşımların her geçen gün biraz daha artması, yargı organlarında sık sık görev değişiklikleri ve zaman zaman şahit olduğumuz siyasi müdahaleler günümüzde ne yazık ki artık sıradanlaştı. Bu da toplumda adalete olan güveni ciddi şekilde zedeledi. Artık insanlar hukuk yerine kendi çözüm yollarını aramak zorunda kalıyor.
Tabi bu durum sadece bireysel hak kayıplarına yol açmıyor; toplumsal düzeni ve ekonomik sistemi de tehdit ediyor. Adaletin işlemediği bir ülkede yolsuzluk, kayırmacılık ve haksızlık da sıradanlaşıyor. En büyük bedel ise, toplumun vicdanına kesiliyor. İnsanlar, adaletin işlemediğine inandığından toplumsal huzur sarsılıyor. Mahkemelere ve kurallara güven kalmadığında, bireyler haklarını kendi yöntemleriyle savunmaya çalışıyor; bu da hukuk dışı davranışları ve toplumsal kaosu tetikliyor.
Çözüm, bağımsız, liyakatli ve tarafsız bir yargının yeniden tesis edilmesinden geçiyor. Mahkemeler siyasetin etkisinden arındırılmalı, hak arayan herkes güven içinde adaletini bulabilmelidir. Yasal boşluklardan dolayı ‘suçlular korunuyor, masumlar suçlanıyor’ algısı ortadan kaldırılmalı, yargıya güven yeniden ve acilen inşa edilmelidir. Çünkü Türkiye’de adaletin iflası, sadece yargıyı değil, toplumun vicdanını, gençliğin umudunu ve ekonominin istikrarını da tehdit etmektedir. Eğer bu durum sürerse, sadece bugünün mağdurları değil, yarının nesilleri de adaletsizliğin faturasını ödemek zorunda kalacaktır.
Artık vakit kaybedilemez; adalet sistemi, liyakat ve bağımsızlık temelinde yeniden yapılandırılmak zorundadır…