İnsanın en değerli varlığı aklıdır. En değerli eylemi de o aklı kullanmasıdır şüphesiz.
Akıl sorgular; vicdana, ahlaka, evrensel değerlere, kitaba aykırı olanları, kısaca yanlış olanları eler, uygunluğu denetler. Sorgulamak kişiyi geliştirir ve özgürleştirir. Sorgulanmayan her şey aslında bir ezberdir. Ezberci kafa bilgiç olur, lafazan olur, kopyala yapıştır yapar ancak yeni sorunlar karşısında ezberinde veya defterinde kayıtlı bilgi yoksa afallar, apışıp kalır, hatta saçmalar. Ezberci kafa, empati kuramaz çünkü vicdanı gelişmemiştir.
Sadece söyleneni veya yapılanı tekrarlar, kullanılmaya müsaittir…
İşte günümüzde İslam aleminin en büyük sorunu da budur…
Yıllardır süregelen ‘hikaye dini’ni gerçek din sanan kitleler kopyala yapıştır mantığıyla gördüğünü, duyduğunu tekrar edip dururken, önüne konulan hiçbir şeyi sorgulamıyor veya sorgulatmıyor. Oysa insan gerçeği bulana kadar aklını kullanma ve sorgulama hakkına sahiptir. Ancak günümüzde insanlar sorgulamak deyince genelde reddetmek, hafife almak, küçümsemek ve alay etmek diye anlıyor. Oysa sorgulamak bir gerçeği arayıştır. Bugün cevabını bilemesek de 5 veya 10 bin sene sonra bile cevap bulma olasılığı olan anlamlı ve amaçlı soruları sormaktır.
Nitekim, yaratıcı da, araştırmadan, sorgulamadan ve akıl yürütmeden insanların kararlar almasını, bir hükme varmasını doğru bulmamış. Kur’an meallerine şöyle bir göz attığımda bununla ilgili birçok ayetle karşılaştım.
Mesela; “Emin olmadığın konuda konuşma, emin olmadığın konuda bir tavır ve tutum içine girme, emin olmadığın bir konuya inanma” diyerek sorgulama alanının ne denli geniş olduğu bildiriliyor. “Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin ardına düşme. Çünkü dinleme yetisi (kulak), görme yetisi (basiret) ve algı yetisi (gönül), bunların hepsi ondan sorumludur.” (17İsra/36) deniyor…
Bu ilahi bildirim, ‘sorgulamayanın sorgulanacağı’ mesajını veriyor aslında…
Kişinin, ‘Neden iyi dinlemeden, iyi gözlem yapmadan ve elindeki verileri doğru işlemeden kararlar aldın’ diye sorumlu tutulacağı ifade ediliyor. Delillere dayalı tartışmak değil, araştırma, sorgulama ve akıl yürütmenin sonucunda kesin bilgiye sahip olmadan, emin olmadan tartışmak ise şu ayette olduğu gibi açıkça kınanıyor:
“İşte siz böyle kimselersiniz! Diyelim ki hakkında kesin bilgi sahibi olduğunuz konuda tartıştınız; fakat kesin bilgi sahibi olmadığınız konuda niçin tartışıyorsunuz! Oysa Allah, (bunun önemini) biliyor, siz ise bilmiyorsunuz.” (3Al-i İmran/66)
Sorguya çekilmeyen sadece ve sadece Allah’tır. Cenabı Hak, “Elbette kendilerine elçi gönderilen kimseleri de, gönderilen elçileri de mutlaka sorguya çekeceğiz!”(7A’raf/6) diyerek
peygamberlerin dahi görevleriyle ilgili sorguya çekileceğini belirtiyorken bizlerin hala önümüze konulan her şeye körü körüne inanmamız ne kadar absürt, ne kadar saçma değil mi?
Sonuç olarak; bir Müslüman için en önemli kaynak Kur’an-ı Kerim, en önemli rehber de son peygamber Hz. Muhammet (SAV) dir. Dolayısıyla din adına önümüze konan her şey bu iki kaynak esas alınarak sorgulanmalı ve sonra yerine getirilmelidir. Dini sorgulayanlara ‘zındık’ gözüyle bakılmamalıdır. Çünkü başta da vurguladığımız gibi sorgulamak sadece ve sadece gerçeği arayıştır…