Türkiye’de yerel yönetimler, artık halkın ihtiyaçlarını karşılamaktan çok, siyasetin ve çıkar çevrelerinin kontrolünde bir araç haline gelmiş durumda. Büyükşehir belediyeleri, çoğu zaman sosyal ve kültürel hizmetleri (!) bahane ederek dev bütçelerle rant projelerine odaklanıyor. Bu durum, hem kamu kaynaklarının yanlış kullanımına hem de temel belediyecilik hizmetlerinin aksamasına yol açıyor.
İşte son dönemde belediyelerde ortaya çıkan yolsuzluk ve rüşvet olayları…
Bunlar sorunun hangi boyutlara ulaştığının bir göstergesi. Kamuoyuna yansıyan haberleri şaşkınlıkla, kızgınlıkla okuyoruz/izliyoruz. Bazı belediye başkanlarının kamu kaynaklarını kendi çıkarları için nasıl kullandığını, ihalelerde nasıl usulsüzlükler yaptığını ve rüşvet çarklarının nasıl döndüğünü dehşetle öğreniyoruz. Bu olaylar, halkın yerel yönetime olan güvenini ciddi şekilde sarstığı gibi denetim mekanizmalarının yetersizliğini de gözler önüne seriyor.
Büyükşehirlerin yetkileri ve bütçeleri kontrolsüz bir şekilde büyümüş durumda. Alt yapı hizmetleri, ulaşım, temizlik gibi temel görevler bütçenin sadece küçük bir kısmını alırken, geri kalan kaynaklar büyük projelere (!) ve siyasi prestije yönlendiriliyor. Bu da ortaya yukarıda anlattığımız tabloyu çıkarıyor ve tabi kent sakinlerinin yaşam kalitesini düşürüyor, hizmet eşitsizliğini artırıyor…
Kırsal, yani köyler ise neredeyse tamamen ihmal edilmiş durumda. Köyler, yerel kimliklerinden uzaklaştırılmış, merkezi yönetimin gölgesinde işlevsiz bir yapıya dönüştürülmüş halde. Tarım, üretim ve yerel ekonomiye katkı sağlayacak projeler yerine, köyler hızla boşalıyor ve genç nüfus şehir merkezlerine göç ediyor. Bu durum, sadece köyleri değil, ülkenin gıda güvenliğini ve ekonomik bağımsızlığını da tehdit ediyor.
Öte yandan, yerel yönetimlerin sosyal ve kültürel hizmetleri de yasal bir norma oturtulmamış. Belediyeler, asıl görevleri olan altyapı ve temel hizmetlerin dışında geniş sosyal projelerle kamu kaynaklarını etkisiz kullanıyor. Bu, hem şeffaflığı azaltıyor hem de yerel halkın temel haklarını gölgede bırakıyor.
Çözüm net; Büyükşehirlerin görev ve yetkileri sınırlandırılmalı, köyler eski hüviyetine kavuşturulmalı ve belediyelerin sosyal projeleri bütçenin belirli bir yüzdesini geçmemeli. Temel belediyecilik hizmetleri öne çıkarılmalı, kamu kaynakları verimli ve adil şekilde kullanılmalı. Ayrıca, yerel yönetimlerde yolsuzluk ve rüşveti engelleyecek şeffaf denetim mekanizmaları güçlendirilmeli…
Şu artık yadsınamaz bir gerçek; Türkiye, yerel yönetimlerde reform yapmadan sürdürülebilir bir şehirleşme ve köy yaşamı politikası geliştiremez…
Büyükşehirlerin büyüyen bütçeleri ve kontrolsüz projeleri, halkın refahını değil, siyasi ve ekonomik çıkar çevrelerini besliyor. Eğer bu durum devam ederse, şehirler ve köyler arasındaki dengesizlik derinleşecek, toplumsal huzur ve üretim kapasitesi ciddi biçimde zarar görecektir.