Kuraklık ve kıtlığın bu denli etkili olduğu bir dönemde hepimize önemli sorumluluklar düşüyor. Ziraat mühendisleri ve odaları halkı bilinçlendirmek için seminerler düzenlemeli ve okullarda tarım dersleri verilmeli. Tarım dersi müfredata eklenmeli. Tarım arazileri, devlet tarafından verilecek eğitim ve araştırmalarla çiftçiyi bilgilendirmeli. Bunun sonucunda, başka ülkelere gereksinim duyulmadan tarımla ilgili çalışmalar yürütülmesi ve gelecek nesillere aktarılarak ülkenin gelişmesine de katkıda bulunulmuş olacaktır. İvedilikle bu konunun üzerinde durulması gerektiğini düşünüyorum.

Susuz tarım, geleneksel adıyla “kuru tarım”, insanlar Mezapotamya’da ve Anadolu’da toprağı ekip biçmeye başladıkları ilk günden beri, yani yaklaşık 10 bin yıldır uygulanan, yağmur ve kar yağışına dayalı bir tarım yöntemi. Susuz tarımda ve kuru tarımda, tohum veya fidenin dikimi esnasında verilen can suyu dışında sulama yapılmaz. Bu şekilde de, kışın sonlarında ve baharın başlarında ekim yapıldığından dolayı hava koşullarına bağlı olarak daha fazla verim elde edilmiş olur.

Az su tüketimiyle bilinir ve kuraklık koşullarına karşı olağanüstü direnç gösterirler. Hem tıbbi hem de aromatik özellikleriyle değerli olan bu bitkiler, farmasötik, kozmetik ve gıda endüstrilerinde geniş bir kullanım alanına sahiptir.

Kışın yağışsız geçmesi, kuraklık birkaç derece azalsa da, şiddetli kuraklık seviyesinde seyrediyor. Her gün birkaç "Şu barajda doluluk seviyesi düştü" haberi geliyor. Özellikle tarımsal sulamada kullanılan barajlardaki düşüş dramatik düzeyde.

Kuru tarım; başta halkımızın ana besin kaynağı olan buğdayın ve diğer temel bitkisel ürünlerin üretiminde büyük paya sahibi olmanın yanında, aile çiftçiliğinin korunması, kırsal alanların canlılığını sürdürmesi, kır yoksulluğuyla mücadele gibi açılardan çok değerlidir. Ekolojik değeri ise hiç tartışılamaz. Buğday, mısır, nohut, arpa, yulaf, mercimek, karpuz, kavun ve bunun gibi nice ürün çoğaltılabilir.

Doğaya saygılı ve doğayla uyumlu bir tarımsal üretim faaliyeti olarak tüm doğal varlıkların korunmasını sağlayan kuru tarım, gelecek kuşaklara yaşanabilir bir dünya bırakabilmemiz açısından da olmazsa olmazdır.

Su sıkıntısı çeken bölgelerdeki aromatik bitkiler lavanta, kekik, nane, aleo vera, hatmi çiçeği, karahindiba v.b. susuz tarım kategorisinde başlarda yer alır. Hem kozmetik hem de ilaç sanayisinde kullanılan bu bitkilerin susuz tarım ile üretilmesi ekonomik ölçüde büyük katkı sunar. Ayçiçeği ve susam gibi yağlı tohum bitkileri, kurak koşullarda yetişebilir. Nar, zeytin, incir ve keçiboynuzu gibi bazı meyve ağaçları da kurak koşullarda yetişebilir. Ayrıca, kabak, patlıcan ve domates gibi bazı sebzeler de suya az ihtiyaç duyar. Bu bitkiler, su stresine karşı dayanıklıdır ve toprakta bulunan sınırlı suyu kullanabilirler. İsveç ve Almanya başta olmak üzere karahindiba tarımı yapılmakta, okul çağındaki çocukların eğitimine eklenmekte. Bizde ise yer gök karahindiba ama olanaklarından faydalanamamaktayız.

Kuraklık koşullarına karşı olağanüstü direnç gösteren bitki, sebze ve kuru baklagillerden oluşan tarım arazilerinde değerlendirme yapılmalıdır. Çiftçiye gübre, tohum ve yakıt desteği verilmelidir. Bu da ülke ekonomisine büyük katkı sağlayacaktır.