Bir yazımda bahsetmiştim dindarlık çeşitlerini. Kimin ne işine yarar bilmem ama etrafımızda olup bitene karşı daha duyarlı, daha farkındalıklı ve daha anlamlı tavırlar sergileyebiliriz belki de.
Çünkü kişisel gelişmişliğin, terbiyenin, eğitimin ikinci halkası toplumsal boyutta olanıdır. Bireyselcilik çoğu zaman ve birçok konuda bencilliği ortaya çıkarır ve insanı sosyal ortamın dışına atar. Bu durum, tercih edilen bir davranış değildir.
Bu bağlamda yeni bir gurubun analizini yapmak durumuna geldik.
Beyaz Dindarlar.
Din, fakirlere lazım olan bir ihtiyaçtır sözünü uzun yıllar ülkemizde belirli kalemlerin yazılarından ve konuşmalarından duyduk. Ülkemiz milli gelir düzeyini en azından 80 öncesine göre yükseltince toplumun mutlu azınlığının içerisine dindar kitleler de girmiş oldu.
Herkesin hakkıdır kimse bir şey diyemez dünyalıklarına. Ana kriterlerden birisi meşru yollardan helal bir kazanç olması konusudur.
Eskiden varlık fakiri olan bir zümre mal mülk zengini olduktan sonra dini hayatlarında da bazı değişikliklere başvurdular. İlk başladıkları değişim araçları giyim kuşam, ev, araba, bay bayan aksesuarlar (Saat, takı vb.) oldu.
Yeni bir sosyal sınıf doğmuştu. Onlara göre doğal birtakım ortamlar da oluşturulması gerekirdi ki birileri bu açığı gördü ve restoran, kafe, otel, motel, tatil köyleri, dünya turları vb., mekanları açtılar.
Bu yeni modele yani tabiri caizse beyaz dindarlara ait mekanlar olarak tanıtılmalı ve yeni seçkinler için bazı farkındalıklar ve yüksek fiyat politikaları uygulanması gerekiyordu. Öyle de oldu. Artık yeni model dindarlarımız halkın çoğunluğu ile aynı mekanlarda sosyalleşemezlerdi.
Hatta cuma namazı için gittikleri mekanları bile belirlediler. Tabi ki de öyle olmalıydı. Herkes kendi dengiyle bir arada olmalı hatta ibadet etmeliydi. Fakirlerle aynı ortamlarda ibadeti hiç uygun olmazdı.
Yüksek faturalı mekanlarda ödedikleri hesaplar onları çok rahatlatıyordu. Valeli ve özel hizmet aldıkları ortamlar her şekilde tatmin kârlıklarını artırıyordu. Yaşasın dünya ve dünyalık diye yürekten atılan sloganlar vicdanlarını sağır ediyordu artık.
Bu gurup eski fakirlikten, eski mahallelerden, eski alışkanlıklarından yeni bir sosyal guruba transfer olmuşlardı ama hala bir dindarlık motifleri vardı. Tatmin edilmesi gereken duyguları, devam ettirilmesi gereken ritüelleri vardı.
İşte saydığım bütün özellikleriyle beyaz dindarlarımız çıktı meydana. Artık onlar diğer beyazlarla aynı ligde ama farklı formalarla yaşıyorlardı.
Peki dinleri bu konuda neler söylüyordu?
-Zekat vermeyi, yetimleri korumayı ve kollamayı, sadakayı bolca vermeyi, sıkıntıda olanların maddi sıkıntılarını gidermeyi, gurur yapmamayı, israf etmemeyi, cömert olmayı, nefislerine hakim olmayı, tevazulu olmayı, komşusundan haberdar olmayı, etrafında olup biten olumsuzluklardan hissesine düşen kadar sorumlu olduğu gibi sosyal hayatı eşitlemeyi amaçlayan emir ve yasaklar bildiriyordu.
Beylerimizin bir gerekçeleri vardı ve onu kalkan yapmışlardı. Dünyalık hep diğer mahallenin mi olacaktı? O yüzden kendi aralarında malları bölüşecekler, aynı seçkin ortamlarda sosyalleşecekler, paranın gücü ile her yöne racon keserek rahatlayacaklardı.
Bazı dini konularda da kendilerine uygun fetva noktaları da oluşturmuşlardı zaten. Ne yani, günaha mı girsinlerdi? Torpille gelir artırma yolları, kendilerinin rakipleri karşısında kayrılmaları, Normalde haksız görülen konularda gerekçelendirilmiş bazı kutsal amaçlara binaen hakları olduğu düşüncesiyle hareket etmeyi normalleştirmişlerdi.
Çünkü onlar artık zenginleşmiş dindarlardı. Ayrıcalıklıydılar. Düzenli umreye giderler. Gerekli pozları da verirler. Gösterişli bağışlar yaparlar ve sıkışan kalplerini rahatlatırlar.
Bunun yanında az da olsa dünyalığın hakkından her türlü gelebilen kalbini temiz tutmuş erdemli dindarlar da yok değil. Sağda solda fakir fukaraya yaşama umudu veren yiğitlere selam olsun. Varlıkları da daim olsun.
Onların servetleri sadece cüzdanlarındadır. Diğerlerininse servetleri kalplerindedir. Fark budur. Birisi parasını yönetir, diğerini ise parası yönetir.
Huzurla kalın.