Ben daha doğmamışım. Ne karpuzda şeker, ne baklavada cevizdim. Belki de 10 yıllık elma ağacının meyvesiydim. İşte o dönmelerde ilk Altın Portakal Film Festivali, 4 ve 10 Ekim1964 tarihleri arasında gerçekleşir.

Dönemin Antalya Belediye Başkanı olan Merhum Dr. Avni Tolunay’ın 1963 yılında attığı bir tohumdur “Antalya Altın Portakal Film Festivali”. Yörenin simgesi olan portakal, deniz, tarih ve Venüs heykeliyle bütünleştirilir. Portakal artık sadece amblemin içine girmekle kalmaz, film festivalinin de ismini oluşturur.

İlk festivalin ilk jüri üyeleri de Dr. Avni Tolunay, Bn. Tolunay, Dr. Burhanettin Onat, Prof. İsmail Hakkı Onay, Hadi Yaman, Selahattin Burçkin, Mustafa Yücel, Faruk Kenç olur.

Acı Hayat, Ağaçlar Ayakta Ölür, Ayrılan Yollar, Gurbet Kuşları, Kızgın Delikanlı, Yarın Bizimdir ilk yarışan filmler olur. O dönemde En iyi film ‘Gurbet Kuşları’ olur. En fazla dalda ödül alan filmler kategorisinde ise yönetmenliğini Halit Refiğ’in yaptığı Gurbet Kuşları (2) ve yönetmenliğini Metin Erksan’ın yaptığı Acı Hayat (2) yer bulur.

Festival, 1980 yılında ülkemizin kara günlerinin yaşandığı 80 ihtilalinde yapılmaz. 2011 Yılında ise ‘geç gelen ödüller’ adı altında 1980’in hakkı geri verilir.

Dile kolay tam 51 yıl olmuş bir festival Altın Portakal. Şimdilerde ‘festivalin tadı yok’ denerek kalitesi düşürülmeye çalışılan etkinlik. Antalya’nın rengi, şehrin en önemli gerçeği Altın Portakal.

Altın Portakal bu güne kadar çok kullanıldı. Birileri ‘portakalı soyup, başı ucuna koymaya kalkıştı. Hatta suyunu sıkmaya, posasını dökmeye çalıştı. Pek çok sanatçı siyasi atmosferi sahneye taşıdı, sanatın şemsiyesi altında saydırdı, saydırdı.

Geldikleri kadar gelmeyenleriyle de çok konuşuldu Altın Portakal. İstifaları kadar, ‘olmadı bu’ laflarıyla mücadele etti bu festival. Bu güne kadar birileri bir şeyler söylemek için kullandı Altın Portakal’ı.

Birileri Altın Portakal’ın hakkını veremedi. Gerektiğinde para verildi, ama hakkı olan heyecan duygusu bir türlü yerleştirilemedi. Altın Portakal dünya starlarını ağırladığında da aynı eksikliği sergiledi.

Ben Altın Portakal’ın heyecan eksikliğini, birazda adına yakışır tören alanı yokluğuna bağlıyorum. Heyecansızlığını, Galatasaray-Fenerbahçe maçının 2 bin kişilik stadyumda oynanması gibi görüyorum.

Daha önce de yazmıştım.

Yap dünyanın en büyük portakalını, koy içine açılış ve kapanış organizasyonlarının yapılacağı dev salonları, yerleştir içine sinema salonlarını, ekle uygun yerlerine sergi ve altın portakal tarih müzesini. Portakalın yapraklarında aşağıya şelale akıtın. Yapın bir seyir balkonu, portakal tadında seyredilsin manzara. İnsanlar portakalın önünde fotoğraf çektirsin, Antalya’nın fotoğraflık bir projesi seçilsin.

Bir bina Altın Portakal’ın havasına çok şey katacak. Demedi demeyin.

Ayrıca Altın Portakal bu şehrin değeri. Kimse bir ucundan çekip aşağı çekmeye çalışmasın. Özellikle sanatçılar, ideolojik görüşlerini portakalların arasına limon koyarak etkinliğe gölge olmasın. Altın Portakal ne sansürle, ne harcamaları ile dillerde dolaşmasın.

Bırakın ortalık portakal koksun.

Kazasız ve cezasız bir gün dileğiyle.