Geride bıraktığımız Pazar günü dostlarla birlikte kalabalık bir aile ortamıyla Adrasan’daydık.
Hafta sonları sahiller artık insan kaynıyor.
Deniz üstünde belli bir hareketlilik var, koylar demirlemiş yatlarla dolu, insanlar özellikle son bir haftadır kavurucu olmaya başlayan sıcaklardan kurtulabilmek adına kendilerini denize atmışlar, neşe içerisinde keyif çıkartıyorlar.
Antalya’da sıcaklık 49 dereceyi gösterirken, gündüz âlemleri de tehlikeli olmaya başladı. Zira keyif çatayım derken, insanların keyfi kaçabiliyor.
Pazar sabahı erken saatte düştük yola.
Kemer yolu saatler erken olmasından dolayı olacak ki, kalabalık değil. Bu nedenle Adrasan’a kadar pek trafik olayı hissetmedik.
Hissetmedik de, ne yazık ki yaz sezonuna yetiştirileceği duyurulan Beldibi, Göynük, Kemer ve Çamyuva-Tekirova güzergahlarındaki yol yapım çalışmaları hummalı şekilde devam ediyor.
Trafik kimi yerlerde tek şeritten, bazı yerlerde de, sıralı şekilde akıyor.
Adrasan’a ulaştığımızda belli bir sessizlik hakim.
Kumanyalarımızı teknemize aktardıktan sonra, denizin serinliği yüzümüze vura vura önce Sazak koyuna, oradan da Ceneviz’e geçtik.
İnsan üzerindeki monotonluğu, pırıl pırıl ve aynı zamanda masmavi denize kendisini atınca anında yok ediyor.
Hiçbir şey düşünmüyorsun.
Gün boyu çoluk-çocuk bol bol yedik,içtik ve deniz ile cebelleştik. Koy turlarından tutun da, koylarda denize girme keyfini çıkartanlar, bakir yerlerimizin güzelliklerinden yeterince nasiplenenlerin yüzlerindeki tebessüm resmen dışa yansıyordu.
Her ne kadar akşam üzerine doğru vücut belli bir yorgunluk alametine doğru gitmeye yüz tutsa da, keyfini çıkartmasını bilene veya çıkartmamaya çalışanlara kafa yormadığın sürece, bir başka oluyor hafta sonunun tekne-deniz olayı.
Ve dönüş saati..
Kumluca istikametinden resmen araba seli akıyor.
Tekirova’yı geçip, Çamyuva’ya yaklaşınca, yol yapım çalışmaları da işin içerisine girince, kilometrelerce araç kuyruğu oluşuyor.
Kemer’i geç, Göynük’e sallan, o kuyruk çekilmez hal almaya başlıyor.
“Burası böyleyse, liman yolu kim bilir ne haldedir” diye düşünürken, Adrasan’dan çıkalı 1.5 saati geçmiş biz hala Beldibi’ndeyiz.
Trafik milim milim ilerliyor ki, bir zikzakçı ortaya çıkıyor.
Kendi canını tehlikeye atmasını vazgeçtim, çoluk çocuk bir yerlerden gelen diğer araçtakileri resmen tehdit ediyor.
Kaza olmaması içten bile değil.
O anda yapılacak iki şey var;
Birincisi:
Telefona sarılıp, 155’i arayıp aracın plakasını vereceksin, gerekli cezai işlem uygulanacak.
Uygulanır mı?
Bilemiyorum..
İkincisi dağ kanunu tatbiki!..
Basacaksın sende gaza, geçeceksin o trafik magandasının önüne.
Yakacaksın 4’lülerini, belli bir yerde duracak, o aracı da durduracaksın. Çıkacaksın arabadan 4-5 kişi, basacaksın sopayı!..
Olası bir faciayı önlemiş mi oluruz, yoksa biz de o magandanın seviyesine mi düşmüş?
Söylendiğimizle kaldık, galesiz davrandık.
Zaten benim ülkemde insanların başına ne gelirse galeli olmaktan gelmiyor mu?
Antalya büyüdü.
Büyüdü büyümesine de, bakir kalan ören yerlerimiz ile ne kadar gurur duysak az olur. Ama bir bakmışız, 3-5 yıl sonra o bakirlik birilerini rahatsız eder, peşkeşlerle nasiplenilir, dikerler her yere yıldızı yüksek oteller.
Hep bakirlik ararız ama, iş menfaate gelince kimsenin gözünde olmaz o bakirlikler.