1462 yılında ve İkinci Mehmet zamanında Cenevizli Gateloziyo namındaki aile elinde bulunan Midilli adası fethedildikten sonra adaya 200 yeniçeri ile biraz sipahi bırakılmış ve bunlardan başka adada Müslüman bulunmadığından kendilerine yerli Hristiyan kızlarla evlenmesine de müsaade edilmişti.

Adada bulunan muhafızlar arasında Selenik’e tâbi Vardar yeniçerilerinden Yakup adında bir sipahi de vardı. Yakup dahi yerli Rumlardan Kotelina isminde bir kız ile evlenmiş ve bundan İshak, Oruç, Hızır ve İlyas adlarında dört oğlu dünyaya gelmişti.

İshak adada ticaretle meşgul idi. Oruç ve Hızır denizciliğe heves ederek birer gemi ile ticarete başlamışlardı.

Hızır; Şıra, Selanik, Eğribuza; Oruç ise Mısır, İskenderiye ve Trablusşam sahillerine doğru gidip geliyorlardı.

Bu seferlerden birisinde idi ki Oruç Reis kardeşi İlyas da Trablusşam’dan dönüşünde Rodos şövalyeleri tarafından takip edildi ve mücadele sonucunda İlyas şehit ve Oruç esir edildi. Bu esarette Rodos’a götürülen Oruç Reis’in ayaklarına iki demir vurulmuş ve hendek kazdırılmak suretiyle işkenceler yapılmakta idi.

Oruc’un iş bu esareti sırasında İkinci Beyazid’in oğlu Korkud, Antalya valiliğinde bulunuyordu. Korkud, ara sıra Rodos’a adam göndererek orada bulunan İslam esirlerinden bir miktarını satın alıp esaretten kurtarmakta idi. Yine bir gün Korkud, kapıcı başına para verip kırk kadar Müslüman esirlerini satın almak üzere Rodos’a gönderdi. Esirleri Antalya civarında teslim edilmek üzere pazarlık da yapıldı.

Şövalyeler üç gemi donatarak esirleri hâmilen yola çıkardılar. Tesadüfi olarak Oruç Reis dahi bu gemilerden birisinde kürekçi bulunuyordu. Esirleri hâmil iki gemi Bodrum cihetine doğru gitmişti. Oruç’un bulunduğu gemi ise Antalya civarında bir burun altında demir alarak esirleri karaya boşalttı. Bu sırada âni olarak hava bozdu, gemi çalkanmaya başladı. O gece Oruç Reis, herkesin yorgun bir halde uyumasından istifade ederek ayağında bulunan demirin birisini kesmeye muvaffak oldu. İkinci ayağındaki demiri ise daha evvel kimsenin haberi olmaksızın kesmişti. Oruç yüzmekteki maharetine güvenerek dalgaların şiddetine rağmen kendisini denize attı ve yüze yüze sahile çıktı.

Oruç ayağını karaya basınca yüzünü gözünü yere secde-i şükrana kapadı ve sahile yakın bir tepe üzerinde bulunan Türk köyüne kadar çıktı. İlk tesadüf ettiği eve misafir oldu ki burası dul bir kadının evi idi. Bundan haberdar olan köylüler yanına gelerek esaretten kurtulduğunu tebrik ve don, gömlek, kaftan, başına tülbent, ayağına pabuç eline de bir nice akçe harçlık vermek suretiyle Türklere mahsus olan misafirperverliğini gösterdiler. Ertesi gün Oruç Reis köyden hareketle Antalya’ya geldi.

Oruç Reis, Antalya ile Mısır arasında çalışan Antalyalı Ali Reis’in büyük yelken gemisinde yelkenci olarak çalışmaya başladı ve bu gemi ile İskenderiye’ye gitti. Bu sırada Portekizliler, Ümit Burnu’ndan geçerek Hint Denizi’ne saldırmış ve seyr u sefer edip İslam gemilerine bir bela kesilmiş idi. Portekizlilere set çekmek ve Hit Denizi’ne sevkedilmek üzere büyük bir donanma tedarikine karar veren Mısır hükümdarı Kosogori, Adana havalisinden gemiler için kereste nakletmek fikri ile Oruç Reis’in bulunduğu kadırga dahil olduğu halde beş gemi göndermişti. Bundan haberdar olan Rodoslular hemen bir filo hazırlayarak bunlara karşı sevkettiler ve birdenbire Ayas Körfezi’nde bulunan Mısır gemilerine hücum ettiler. Müdafaa imkânını görmeyen reisler gemilerini yakarak sahile çekildiler. Oruç Reis de aynı surette hareket etti. Meyus/Ümitsizce Oruç Reis tekrar Antalya’da bulunan Korkud’un yanına avdet etti.

Oruc’un Korsanlığı

916 hicri senesinin latif bir bahar sabahı idi. Antalya körfezinde bulunan gemiler beyaz martı vaziyetinde hafif hafif sallanıyordu. Korkud’un karşısına çıkan Oruç Reis, biraderi ile yaptığı deniz ticaretinden bahisle şövalyelere ne suretle esir düştüğünü ve orada çektiği meşakketleri anlatırken asabiyetle yumruğunu Rodos istikametine salladıktan sonra ‘‘Ah Sultanım! Esaretimde bana yaptıkları hakareti, bendelerinden esirgemeyerek lütuf buyuracağınız Antalya’nın o güzel gemi ve dilaverleriyle bile iade edeceğim’’ diyordu.

Rodos şövalyelerini, Türk gemilerine ve Türk ticaretine ne kadar zarar verdiğini kendi tecrübeleri ile bilen Korkud, bu kahramanca sözlere karşı pencereye bakarak küçük tepe şeklinde yükselen rahat veya ıssız adasını göstererek ‘‘İşte Harun Reşid’in üssü’l-harekesi, biraz cenubundaki Faselis-Tekirova’yı görüyor musun? Bir zamanlar burası Lisya’nın en meşhur korsan mahalli Side/Eski Antalya, Korakziyon/Alâiye korsanlarının menakibi de hiç unutulmaz.

Biz de bu menakibi yaşatalım, o kahraman devirlerini ihya edelim, bu sahilde eskiden beri yaşayan Türk ahfadı olduğumuzu gösterelim.

Tarih bu memleket için iftihar edilecek pek çok sahifelerle doludur. O parlak sahifelere biz dahi birkaç yaprak ilave edeceğimizi ümit ederim. Yarın istediğin gemiyi ve beğendiğin Antalya gençlerini ayır. Türk celadetini açıklarda dalgaların beyaz köpükleri üstünde sallayacağınız palaların dehşet veren parıltıları ile batının korkak insanlarına göstermelisiniz’’ diyordu.

On beş gün sonra Korkud’un ellerini öpen Oruç Reis hayır duasını rica ediyor. Korkud, Oruc’un omuzunu okşayarak Antalya gemicileriyle korsanlığa atılan bu ilk adım, memleket ve memleket halkı için ebedi unutulmaz bir şân ü şeref olacağını söyler ve dâimi muvaffakıyetlerini temenni ederek kendisini uğurlar.

Genç korsanlarla Oruç Reis, Ali Reis’in on sekiz oturak gemisiyle alkışlar arasında Antalya’dan ayrıldı (16-24 oturak çektirmelere Kalite, bundan daha büyük olanlara Kadırga namı verilir. 18 oturaktan küçük olanlara Birkende, 10-17 oturaklara Fırkata derler. Kadırga da bir reis, dümenci, yelkenci, kalafatçı, marangoz dahil olmak üzere 35 nefer gemici bulunurdu). (Süleyman Fikri Erten, Barboros Antalya’da, TürkAkdeniz Dergisi, Haziran 1940, Sayı 18, syf. 2-5)