Oruç Reis, Rodos açıklarında ilk tesadüf ettiği Rodos gemilerinden birkaçını tahrip ve iğtinam eyleyerek ilk muvaffakıyet alameti olmak üzere ganaimi/ganimetleri Antalya’ya Korkud’a göndermiştir. Ve az zaman içinde Oruç Reis her tarafa dehşet salmaya başladı. Oruç yalnız bu civarlarda gezmeyip Avrupa sahillerine dahi sefer etmeye başladı ve evvela beş gemi ile İtalya yarımadasını cenubi şarkî/güneydoğu sahili olan Apolya sularına yol verdi. Buralardan altı gemi zaptı ile Midilliye döndü.

Bu sırada tebeddül-i saltanat/saltanat değişikliği vuku bularak Selim’in galebesi üzerine Korkud, Manisa’dan Antalya cihetine firar etmişti.

Bostancıbaşı İskender Paşa nam zalim kaptanın tezviratı/yalanları üzerine Korkud’a mensup olmasından dolayı Selim’in gaddar pençesine uğramaktan çekinen Oruç Reis, 1515 de mahzun olarak iki parça çektiri ile Mısır sahillerine hareket etmeye mecbur kalmış ve kışı Mısır’da geçirmiştir.

İlk yaz gelince Oruç tekrar denize açıldı, Cerbe Adası’na vardı ki burası Türk leventlerinin karargâhı idi. Bilahare kardeşi Hızır dahi buraya geldi ve kardeşi Oruç ile buluştu. Bu suretle iki kardeş beraber olarak korsanlık yapmaya karar verdiler.

Burada Târîh-i Âlî âtideki beyitleri yazmaktadır:

İki karındaş ve iki nerreşir / İki pelenk efken ve iki delir

Devleti kadrile gelüp bir yere / Saldılar âvâze bahr u bere

Birbirine arkalanıp iki mert / Düştü aduv semtine enduhu dert

(İki kardeş ve iki erkek aslan, kaplanları deviren iki deli

Kudretli devlet ile bir yere gelerek, denize ve karaya nâralarını saldılar

Birbirine arka verip, güç verip, düşmanlara gam ve dert düşürdüler)

İki kardeş Hızır iki kardeş Oruç üç kalya ile garba doğru denize açılarak korsanlığa başladılar. Kumanda ve emirler, tecrübesi fazla olan Oruç Reis’te idi. Leventler Oruç Reis’e ‘Baba Oruç’ derlerdi.

Bu ünvan Frenklerin ağzında Barboros’a tahavvül etmiştir.

İki kardeş Tunus’a vardılar. Tunus’un Halkulvad nam kalesinde yerleştiler, burada gemiler inşa ettiler ve 1513 senesinde yine denize açılarak İtalya sahillerinden birçok ganaimle/ganimetlerle döndüler.

1514 de tekrar üç gemi ile İspanya’ya hareket ettiler. Afrika’nın şimal/kuzey sahillerinde ve İspanyollar elinde bulunan Bocaya gittiler. Bu havalide 11 İspanyol gemileri ile harbe tutuştular ve kısmen düşman gemilerini zaptetmiş iseler diğerleri Boca’ya kaçtıklarından iki kardeş bunları takip ile Bocaya Kalesine vararak karada ve kalenin dibinde harbe tutuşmuşlardı. Fakat kaleden atılan bir mermi Oruc’un sol koluna isabetle kolunu parçaladı ve kol dirsekten kesildi.

İki kardeş Bocaya’dan tekrar denize açıldılar ve Endülüs sahillerinde üç ay gezdiler. Bilahare Mayorka ve Korsika’ya vardılar. Buralardan külli ganaimle Tunus’a avdet ettiler.

1515 yılında Baba Oruç ile kardeşi Hızır Reis’in şöhreti bütün Türk korsanları arasında duyulmuştu. Bu sene Barbaros kardeşleri maiyetlerinde yedi adedi doğrudan doğruya kendilerine, diğerleri levendlere ait olmak üzere on dört kıta çektiri ile denize açıldılar ve birçok ganaimle Tunus’a avdet ettiler.

Burada Oruç, Kurtoğlu Muslihiddin Reis vesair Türk korsanları birleşerek Osmanlı siyasetinde Türklük namına sadakat göstererek seferlerinin muvaffakıyetine dair hürmetlerini bildirmek üzere hediyelerle Muslihiddin Reis’i bir arîza/dilekçe ile İstanbul’a gönderdiler. Sultan Selim nişane-i takdiri olmak üzere kendilerine iki kadırga ve iki hilat gönderdi.

Bundan sonra da Oruç Reis kardeşlerinin birçok muvaffakıyetlerini görüyoruz.

Oruç Reis, Cezayir’de yerleşmişti. Bu sırada idi ki Birinci Selim Mısır seferini açtı. Fakat Oruc’un, Cezayir’deki mevkii pek düşkün vaziyete düştü. Çünkü İspanyol donanmasına mukavemet etmekle beraber Şarklen ile ittifak eden ve o kıtanın her tarafından akıp gelen Arap kabilelerine karşı koymak lazım geliyordu. Halbuki gemilerinin bir kısmı Selim’in yardımına Mısır’a doğru gitmişti (Sultan Selim’in Mısır fethi münasebeti ile Târihi Âlî’de âtideki hikayeyi okuyoruz: Sultan Selim Şam tariki ile Mısır’a giderken Şam’da yatan Muhyiddin Arabi’nin türbesinde ilm-i cifirde mahir ve bu ilme vakıf bir zatın bulunduğunu işitmişti. Selim ziyaretine giderek onunla musahabet etti. Bir gün Selim, Mısır’ı fethedip edemeyeceğini sormuş. Mezkûr Aziz der ki: ‘‘Sizin Mısır’ı fethedeceğiniz Kur’an’la sabittir. Hiç durma Mısır’a yürü’’

Selim bu söze taaccüp ederek nasıl sabit olduğunu sormuş. Aziz, Kur’an’ın ‘Ve lekad ketebnâ fi’z-Zebûri min ba’di’z-zikri enne’l-arda yerisühâ min ‘ibâdiye’s-sâlihûn’ ayeti ile sabittir. Çünkü burada ‘arz’ kelimesi lâm-i tarif ile gelmiştir ki Mısır murattır. Ayetin başında ‘ve lekad’ lafzı ebced hesabı ile 140 eder, ‘Selim’ kelimesi de 140 dır ki size işarettir. Ayetteki ‘zikr’ kelimesi dahi 920 eder. Bu sene 920 dir. Binaenaleyh 920 de Selim Mısır’ı fethedeceğine dair bir işarettir’’ diye cevap vermiş ve böylece Selim’in son derece memnuniyetini celbetmiştir. Bunun üzerine Selim tekrar sorar: ‘‘Benim zaman-ı saltanatım kaç sene sürecektir?’’ Bu kere ârif-i dânâ bu hususu saklamak için kaçamak yollarına gitmiş ise de Selim’in pek çok ısrarı üzerine sekiz yıldan ziyade ve dokuzdan az olacağını ve bu müddet içinde pek çok fütuhat yapacağını bildirdi. Selim, hasretle bir âh çekmişti. ‘‘Ya oğlum Süleyman için ne dersin?’’ demesi üzerine ârif bir buçuk karından ziyade saltanat süreceğini ifade etmesi üzerine Selim ‘‘Keşke ânın ömrü bende olsaydı, Süleymanlık ederdim’’ diye teessüf etmiştir).

İspanyollar 40 kadırga ve 140 parça gemilere 15.000 İspanyol askeri ile Cezayir’e hücum etmişse de Oruc’un şecîâne/yiğitçe mukabelesi ile ancak 1.000 kişi kurtulabilmişti. (İngiliz Akdeniz Kurtları eseri). Pek çok muharebelerden sonra 1518 senesinde İspanyollarla edilen ve yedi ay devam eden muharebe neticesinde Telmesan Kalesi’ni müdafaa eden Oruç Reis’in dışarıya doğru yaptığı bir hücum esnasında kendisinin şehit düştüğünü görüyoruz.

Artık bundan sonraki deniz vakayii kardeşi Hızır Reis’e aittir.

Hızır Reis ‘Barboros Hayreddin Paşa’ ünvanı ile daha 28 sene şanlı bir surette denizcilikte bulunduktan sonra 4 Temmuz 1546 da İstanbul’da vefatı ile Beşiktaş’ta yaptırdığı medresesi kurbunda/yakınında defnedilmiştir. Türk denizciliğinin en şanlı sahifelerini teşkil eden Barbaros’un ilk feyzini Antalya’dan alışı ve maiyetini teşkil eden meçhul kahramanların ilk defa Antalya’nın dilaverlerinden oluşu Antalya için bir şeref hâlesi olarak daima yaşayacaktır. (Süleyman Fikri Erten, Barboros Antalya’da, TürkAkdeniz Dergisi, Haziran 1940, Sayı 18, syf. 2-5)