Belki abartıyorum gelebilir ancak, halk deyimiyle bende kır tüy mü var ne, ne geliyorsa benim başıma geliyor.
Hiç beklenmedik anda, kimsenin aklının ucundan dahi geçirmediği yada karşılaşmadığı konu veya olaylarla burun buruna gelebiliyor, tesadüfen de olsa yaşayanlara da tanık olma özelliğine sahibim.
Tamam 17 yıllık meslek hayatımızda defalarca haber ayağımıza gelmiş, şans mıdır desek, yoksa tesadüf müdür, atlatma haberciliğin had safhada olduğu yıllarda buna şükretmeden geçemiyorduk.
Haluk Üncel’in, “Hayret ya. Benim kırk yıl düşünsem aklımın ucundan geçiremeyeceğim konularla sen karşı karşıya kalıyor, bizzat yaşıyorsun. Bu da ayrı bir özellik olsa gerek” diyor da, bazıları istisna..
Peki neden?
Hasan Subaşı’lı döneme kadar Antalya’nın Konyaaltı sahili hakikaten dünyaca ünlüydü.
Antalyalılar için vazgeçilmezin vazgeçilmezi, obaların sıra sıra dizildiği, insanların bunaltıcı nem ve aşırı sıcaktan kendilerini atıp, serinlemeye çalıştığı denize girebilme mekanı.
Lara’ya gidip denize girmek lükstü. Tabi ki araban var ve bozuk yola o arabanı sürebileceksen mesele olmazdı.
“Hasan Subaşı’lı döneme kadar Antalya’nın Konyaaltı sahili hakikaten dünyaca ünlüydü” dedik ya.
Ne yazık ki Beach Park yapıldıktan sonra başka kulvarlar ile ilgili namı yürümeye başladı Konyaaltı’nın.
Enka inşaata verilip, 15 yıllığına işletmesi yap işlet devret modeliyle ihale edilen Konyaaltı sahili ilk yıllarda hakikaten hayli revaçtaydı.
Gerek idarenin ketum (Satacağın bira ve meşrubat markası benim seçtiğim olacak. Dükkan kiraları konusunda en küçük bir müsamaha gösterilmez) tutumları neticesinde zamanla yaprak dökümü başladı Beach Park’ta.
Önceleri kaliteden bahsedilirdi, sonradan ipini koparan Beach park’ta soluğu aldı.
Müşterilerini bir bir yitiren mekan sahipleri, her bir gün sonrası için, “Acaba” diyerek sabah iş yerlerini açtılar.
Dükkan kiralarını çıkartamayanlar birer birer kaçmaya başladı Konyaaltı sahilinden.
Sonra da silahlar konuştu.
Ve ne yazık ki Dünyaca ünlü Konyaaltı Beach şuan mezbelelikten beter.
Kabadayıların kol gezdiği, kendi işletmecilerinin, “Burayı nasıl daha da kötü hale getirte bilirim” arayışı içerisindeler.
Nasıl mı?
Konyaaltı’nın bir başka beach işletmeleri olan Baki Grubu’nun Yönetim Kurulu Başkanı İrfan Cengiz dün, “İşgal yok, hizmet var. Günde 70 bin insana hizmet veriyoruz. Bu insanların can ve mal güvenliğini, konforlarını sağlamak bizim işimiz” diyor.
Peki Hasan Subaşı’nın ihale ettiği Konyaaltı Beach’te bu işlerden kim sorumludur ki?
Tarih 5 Temmuz 2012.
Saatler 18.10’u gösteriyor. 11 yaşındaki çocuğuyla birlikte Konyaaltı sahilinde denize girmek isteyen karı-koca, aracıyla söz konusu yere giriş yapar. Sahil yolundan, aracını park edebileceği bir yer bulabilmek için, bakına bakına yol alır. Hemen önünde seyretmekte olan ticari plakalı ve kapısında Beach Park Taksi yazan taksi sürücüsü önce sola sert bir direksiyon kırar, ardından da aynı sertlikte sağa girer. Arkasındaki aileyi taşıyan aracın sürücüsü ani fren yapmak zorunda kalır. Ve son anda ticari taksiye çarpmaktan kurtulurlar.
Şöför konumundaki ailenin erkeği kapıyı açar, çocuğunun ve eşinin bu gelişmeden etkilenmesinin ortaya çıkarttığı oluşumun tersine, “Ben senin aracının göbeğinden girmiş olsaydım, senin araç sence kaç gün serviste kalır ve sen de ekmek parandan olurdun” diye sorar.
Taksiciden çıt yok.
“Böyle hareket mi yapılır be kardeşim” diye ikinci bir cümle kurar.
Sen misin kuran.
Meğer arka taraf tali durakmış. (Yiğit Beach’in hemen yanı)
“Ne oluyor böyle. Ne bağırıyorsun. Yürü çek arabanı” şeklinde söylene, söylene bir başka taksici ailenin bulunduğu araca doğru gelmez mi?
Gelir.
“Dua et ki yanında ailen var yoksa seni sümük gibi yere yapıştırırdım” tehditlerinden tutun da, neler neler..
Peki bu tür insanların cirit attığı ber mekan veya mekanlara insanlar da gider mi?
Bugün yine de giden var da, yarını bilemem.
Çünkü ben Konyaaltı Beach Parkın 15 yıl öncesini de biliyorum.
Önce kendi içlerindeki canlı bombaları temizlesinler belki diyeceğim ama, balık baştan çoktan kokmuş.