Kimileri tatile çıkarken nereye gidip, neler yapacağını anlatır, kimileri de döndükten sonra içtikleri sudan tutun da, kendilerine ikram edilen yiyecekleri dahi ballandıra, ballandıra anlatarak o günkü köşe yazısını kurtardığını sanır.
Çok değil 6 gün sonra yeniden birlikteyiz. Bu süreçte neler yapıp, neler ettiğimi anlatmaya hiç niyetim yok.
Zira havamda değilim!.
Ne var ki tatil sürecinde görüp, tanıklık edip, vicdan sızlatan bazı konuları kamuoyu adına önümüzdeki günlerde tabi ki herkesle paylaşacağım.
Benim babam 10 kardeş. Kızlar çoğunlukta, dolayısıyla bir hayli fazla halam var.
Küçükken Gülcan halam, “Vedat Polis olacak, Arife de hemşire, kızımı Vedat’a vereceğim” der dururdu.
Benim iki yaş büyüğüm Mehmet ile ortaokuldan başlayan aramızda tatlı bir rekabet vardı. Mehmet ağabeyim İzmir’de Hürriyet muhabirliği yaptı. Ben Lise son sınıfa giderken askerliğini bitirip geldi ve polisliğe başvurdu. O polis oldu, Arife hemşire. Ben ise askerlik dönüşü gazeteci..
Gazeteciliğin staj yeri Adliye-Polis muhabirliğidir. Ben de o çarktan geçtim.
Ama ne geçiş.
1986-88 yılları arası, yani dolu dolu 3 yıl boyunca Antalya’nın en hızlı Adliye Polis muhabiriydim. Karakollardan çıkmaz, hiç kimsenin çekemeyeceği fotoğrafları çekmeme izin verilir, emniyet mensuplarıyla resmen et-tırnak misali iç içe yaşardık. Sevmişlerdi.
Kimlerle çalışmadım ki?
Emniyet Müdürleri’nden Bolat Bolatoğlu, Mehmet Canseven, Mete Çelik, Yalçın Eroktay, Ramazan Er, Fahrettin Çakar ve bugün Konyaaltı Belediye Meclis Üyesi olan Edim Kemal Bahadır.
1992 veya 93 yılıydı, kesin olarak hatırlamıyorum.
Rahmetli meslektaşım Hakan Yunusoğlu’nun nikah töreni sonrası, kale içindeki bir mekana eğlenmeye gitmiştik. Gece yarısı eşimle birlikte kale içinden dönerken, karşımdan yan yana yürüyen iki polis geliyor. Tam yanlarından geçerken direksiyonu gayri ihtiyari sola doğru hafif kırmışım. Arkamdan bir ses gürledi.
“Üzerimizden geçseydin ayı.”
Arabayı durdurup, “Kenardan yürüyün” dememle ortam gerildi.
Ben ki polis olmayı kafasına koymasına rağmen sırf ağabeysi bunu yaptı diye ağabeysinin başaramadığı mesleği seçen polis muhabiri ve polis dostu birisi, polislerle gergin bir ortamın içerisine girmişti.
Kendimizi karakolda bulduk. İki polisten Ispartalı olanı benden, ben de bana ayı dediği için ondan davacıydım. İncir çekirdeğini doldurmayacak bir konudan dolayı, adliyeye gitmemiz kaçınılmazdı.
Araya kimler girmedi ki? Ama polis davasından üstlerinin ricasına rağmen vazgeçmedi. Tabi ki bende. Ve mahkemelik olduk. Üçüncü mahkememiz görülüyordu ki, hakim beni durmakta olduğum yerden yanına çağırdı.
“Bu polis daha çok genç. Ülke bu memurdan 25-30 yıl hizmet bekliyor. Bu nedenle polisin mesleğinin daha başında hevesini kırmamak adına, göstermelikte olsa sana ceza vermek zorundayım” diyerek, ceza ön gördü, para cezasına çevirdi. Temyize gerek bile duymadım.
Hani biz tatile çıkmıştık ya.,
Tatil içerisinde Hatay’da baş gösteren ve ülke çapında büyük yankı uyandıran rezaleti de TV’lerden görmüş, gazetelerden okumuştuk.,
İşte yukarıda anlattıklarım gözümün önünden bir film şeride gibi gelip geçiverdi.
Vatandaşın can, ırz ve mal güvenliğinin korunmasını, ülkede huzur ve güvenin tesisini, devletimizin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün tesisinde en büyük görevlerden birini üstlenen Polisimizin Hatay’da onuru, gururu ayaklar altına alındı.
Ak Partili vekilin oğlu karşısında teşhis edilmeleri için suçlu gibi sıraya dizilen ve ardından memuruna sahip çıkan Komiser Yardımcısı Murat Emer’in görevinden alınması ile sonuçlanan olay sadece teşkilat çalışanlarının değil duyarlı tüm insanların vicdanını sızlattı.
Ve Komiser Yardımcısı Murat Emer’e benim bir ağabeysi olarak kendisine nazikane tavsiyem:
Eminim ki görev başına döneceksin. Bu ülke senden en az 25-30 sene daha hizmet bekliyor. Ve yine sen, geleceğin emniyet müdürüsün. Sen, sen ol, seni ve meslektaşlarına yapılanları kesinlikle unutma, sırf siyasilerin gözüne girebilmek adına hiçbir zaman meslektaşlarını yok sayma, saydırma.
O gün sana yapılanlar sırasında onurun-gururun rencide olduysa başarının bir ekip işi olduğunu zaten unutmazsın ve asla da yılma.
Bu vesileyle siz değerli okuyucularım, yeniden merhaba.