Kim ne derse desin, millet olarak ‘ekmek’ delisiyiz.
Kaç çeşit yemek olursa olsun soframızda, ekmek yemediğimizde karnımız doymaz.
Sofraların baş köşesinde her zaman yeri vardır.
Tıp dünyasının ‘az tüketin’ çağrıları filan bir kulağımızdan girer, ötekinden çıkar…
Bu yüzden en temel tüketim maddesidir ekmek…
Ve böyle olduğu içindir ki, siyasi propagandaların da en önemli materyali olmuştur bugüne değin…
Şimdi gelelim niye böyle bir girizgah yaptığıma…
Efendim malumunuz bir haftadır ekmek 1 lira 25 kuruştan satılmaya başladı. Aslında kentin muhtelif bölgelerinde zaten bu fiyat uygulanıyordu da, özellikle merkezdeki birçok fırında 1 lira, hatta 800 kuruştan filan satılıyordu. Son günlerde fırınlar vitrinlere ‘250 gram ekmek 1.25’ yazısını asınca herkes ekmeğe ‘gizli’ bir zam yapıldığını düşündü. Oysa işin aslı şu; En son zammı 2015 Kasım ayında alan fırıncılar, 4 yıllık bir aradan sonra bu yılın başlarında zam talebinde bulunmuş, Mayıs ayında da 1 TL olan ekmeğe 25 kuruş zam yapılması karara bağlanmıştı. Ancak bu ‘tavan fiyat’ı bazı fırıncılar rekabet içgüdüsüyle uygulamamış, ekmeği 1 TL veya daha aşağı fiyata satmaya devam etmişlerdi.
Peki ne oldu da fırıncılar taa Mayıs ayında aldıkları zammı bugünlerde uygulamaya başladı. Olan şu; Son günlerde benzine, mazota ve daha birçok şeye ardı ardına yapılan zamlar, üretim maliyetini üçe beşe katlayınca fırıncıların dayanma gücü, direnci de iflas etti. Bugünkü gazetemizde konuya ilişkin haberde ayrıntılarını göreceğiniz gibi, başta ekmeğin hammaddesi un olmak üzere tüm girdilerde müthiş artışlar olmasına rağmen ekmeğin fiyatı senelerdir aynı. Bugün uygulanan 25 kuruşluk zam oransal olarak yüksek görünse de (ki, yüzde 25’e tekabül ediyor) aslında hiç de yüksek değil.
Şöyle ki; Bugün çarşıda pazarda biraz afili bir yerde içtiğiniz bir bardak çaya asgari 1.5-2 TL ödüyorsanız, temel tüketim maddesi ekmeğe ödenen bu ücret kesinlikle yüksek kabul edilemez. En ucuz sigaranın 10 TL olduğu bir ülkede ekmeğe ‘pahalı’ demek çok adil bir yaklaşım olmaz. İtiraf etmeliyim ki, biz de medya olarak her ekmek zammında feveran ederek, halkın tepkilerine, isyanlarına aracılık yaparak siyasetçiler gibi işin kolayını seçtik, meseleye üretim penceresinden bakmadık. Ama artık bu pencereden de bakmak gerekiyor. Sonuçta fırınlar bu en temel ihtiyaç maddesini üretirken, yarattıkları istihdamla da ekonomiye katkı veren kuruluşlar. Bugün Antalya’da 250 civarında fırının varlığından sözediliyor. Vasat bir fırının asgari 7-8 kişiyle döndüğü düşünülürse, 2 bin-2 bin 500 insan bu fırınlarda çalışarak ailelerini geçindiriyor. Fırınlardan aldığı ekmekleri satarak komisyon alan satış noktalarını da hesaba katarsak binlerce kişi bu sektörle hayatını idame ettiriyor.
Dolayısıyla fırıncının sesine de kulak verilmesi gerekiyor.
Ortada bir gerçek var ki, o da fırıncının ürettiğinin karşılığını alamadığı..
Dört yıl önce 50 küsur lira olan bir çuval un bugün 75-80 liraya çıkmışsa, elektrik, su, yakıt, personel vs. giderleri kat be kat artmışsa ve ekmek 4 yıl önceki fiyatla satılıyorsa bunda bir yanlışlık var demektir. Tamam ekmek temel tüketim maddesi kabul. Var yok denemeyecek bir materyal. Her eve kesin girmesi gerekiyor. Öyleyse yapılacak tek bir şey var, hükümetin ekmek üretimini sübvanse etmesi. Eğer vatandaşa ‘ucuz’ ekmek yedirilmek isteniyorsa bunun tek yolu budur. Belediyeler tesis açarak fırıncıyla rekabet etmek yerine denetim görevini hakkıyla yapmalı, kaçak işletmelere fırsat vermemelidir. Ayrıca Antalya’nın nüfusu, ekmek ihtiyacı bellidir. Önüne gelenin fırın açmasına da izin verilmemelidir.
Ve hepsinden önemlisi, bu bilinen ancak bir türlü çözüme kavuşturulamayan sorunlar karşısında ‘ilgili-yetkili’ kurumlar kulaklarının üstüne yatmamalıdır…