Hep tartışma konusudur işsizlik. Kimi meslektaşlarımız işsizliğin ciddi derecede arttığını savunur, kimileri de bunun ‘siyaseten’ istismar edildiğini ve işsizlikten ziyade ‘iş beğenmeyenlerin’ olduğunu öne sürer.
Bana göre bu iki görüşte de doğruluk payı var.
Resmi rakamlara göre Türkiye genelinde işsiz sayısı 4 milyona yakın. Neredeyse her 4 gençten biri işsiz yani. Gençler bu ülkenin umudu diyoruz ya, bu ülke gençlerin umudu mu acaba diye düşünmeden edemiyoruz bu tablo karşısında.
Öte yandan, ‘iş beğenmeyenler’ olduğu iddiası da boş değil. Nitekim zaman zaman basında da yer alan açıklamalarda özellikle sanayi başta olmak üzere bir çok sektörde ‘ara eleman’ açığının her geçen gün biraz daha arttığını okuyoruz, duyuyoruz…
Antalya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) Başkanı Davut Çetin, son iki yılda benim bildiğim en az birkaç kez bu konuyu gündeme getirdi. Sanayi sitelerinde kalifiye eleman sıkıntısı yaşandığını, ATSO olarak Beceri 10 Projesi ile işsiz gençlere meslek kazandırmaya yönelik iş garantili kurslar açmalarına rağmen yeterli ilgiyi göremediklerinden yakındı. Ki zaten bildiğim kadarıyla ‘Beceri 10 Projesi’ ilgisizlik nedeniyle iptal edildi…
Peki bu çelişkinin nedeni ne? Yani bir tarafta işsizlik varken, diğer tarafta bir çok sektör niye çalıştıracak eleman bulamıyor?
Bunun görünür en önemli nedenlerinden biri sanırım mevcut eğitim sistemi. Bir kere, Türkiye’de okul ve sanayi arasındaki ilişki güçlü değil. Mevcut işbirliği mekanizmaları daha çok geleneksel yöntemlere dayanıyor. Bu yüzden, özellikle mesleki eğitim alanında nitelikli ara eleman açığı var ve bu giderek büyüyor. Eğitim sisteminden umduğunu bulamayan çok sayıda firma, kendi reçetesini yazıyor ve kendi mesleki eğitimini kendisi veriyor, yani kendi okullarını açıyor. Bu konuda aslında iktidarın da girişimleri var. Davutoğlu’nun Başbakanlığı döneminde üst üste açıklanan yapısal dönüşüm programları arasında ‘Temel ve Mesleki Becerileri Geliştirme Programı Eylem Planı’ da vardı mesela. Bu program; eğitim kademelerinde temel becerilerin ağırlığının artırılması, temel becerileri kazandıran hayat boyu öğrenme programlarının geliştirilmesi, işgücü piyasası ile eğitim sistemi arasındaki bağın güçlendirilmesi ve istihdamda ve eğitimde olmayan gençlerin sayısının azaltılmasını hedefliyor. Ancak ATSO’nun ‘Beceri 10 Projesi’ örneğinde olduğu gibi gençler bu tür eğitim programlarına da ilgi duymuyor. Gençlerin önemli bir bölümü, ‘kısa yoldan çok para kazanma’ düşüncesinde. Bu düşünceyi gençler ve aileleri arasında trend haline getiren de mevcut eğitim sistemi. Akademik altyapı oluşturulmadan birbiri ardına açılan üniversiteler ‘üniversite mezunu’ genç sayısını artırıyor olsa da öbür taraftan binlerce işsiz mühendis, mimar, öğretmen vs. yaratıyor. Yakın zamana kadar ‘revaçta’ olan tıp, hukuk mezunları dahi artık para etmiyor. Haliyle pazarcılık yapan ziraat mühendislerini, öğretmenleri filan görüyoruz.
Bu konuda alınmış bir dizi önlemin işe yaraması ve işgücü piyasasının yapısal problemlerinin daha fazla baş ağrıtmaması için eğitim sistemi ve özel sektör arasında ciddi bir işbirliğine ihtiyaç var. Eğitim kurumlarının, “Ben müfredata bakarım, sonuç beni ilgilendirmez” demeyip mezunlarının istihdam edilebilirliğini artıracak yeni projeler üretmesi gerekiyor. Aksi halde, her fırsatta dillendirdiğimiz, “Gençler bu ülkenin umudu” sözü altı boş ve anlamsız bir ifade olmaktan öteye gitmeyecek…