Merhum Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 1979 yılında Başbakanlık müsteşarlığında göreve getirdiği Turgut Özal’a yeni bir ekonomik istikrar programı hazırlama görevi vermiş ve Türkiye 24 Ocak 1980’de yeni bir ekonomik modelle tanışmıştı.
Serbest piyasa ekonomisi…
Serbest piyasa, ürün fiyatının alıcı ve satıcının karşılıklı anlaşmasıyla belirlendiği, arz ve talebe hükûmet tarafından müdahale edilmeyen piyasa demek. Yani özetlemek gerekirse serbest piyasa ekonomisi, ekonomik kararların ve kaynak dağılımının bireyler ile şirketler tarafından gerçekleştirildiği; devletin bu süreçlere minimal düzeyde müdahale ettiği bir sistem olarak tanımlanabilir. Bu modelde, ekonomik faaliyet tam rekabet şartları içinde serbestçe yapılır, ekonomik sorunların çözümünde müdahale değil, fiyat mekanizmasının kullanımı esastır. Bu yapı içerisinde mal ve hizmetlerin değeri, piyasadaki arz ve talep koşulları tarafından belirlenir ki, bu, rekabet şartları nedeniyle mal ve hizmetlerin tüketiciye daha uygun fiyatlarla ulaşmasını sağlar.
Oysa günümüzde gelinen noktaya baktığımızda ‘serbest piyasa ekonomisi’nin ülkemizde bambaşka bir şekle büründüğünü, yüksek kar elde etme aracına dönüştüğünü görüyoruz. İşte son zamanlarda toplumu bezdiren seviyelere ulaşan fahiş fiyatların bir türlü önlenememesinin ana nedeni de bu. Zaman zaman ayyuka yükselen isyanların ortak paydası, devlet erkinin fahiş fiyatlara müdahale etmemesi…
Peki, devlet serbest piyasaya müdahale edebilir mi?
Devlet aslında serbest rekabet şartlarını ve fiyatlarda istikrarı sağlamak, monopollerle mücadele etmek, üretici ve tüketicileri korumak, hazineye gelir sağlamak vb. sebeplerle doğrudan veya dolaylı olarak piyasaya müdahale etmektedir. Ancak bu müdahale oldukça sınırlıdır. İşte toplumsal isyanları körükleyen de bu kısıtlı müdahalelerin dahi yapılmamasıdır.
Dolayısıyla serbest piyasa ekonomisi vatandaşın lehine değil ‘fırsatçılar’ın lehine işletiliyor.
Konut kira ve satışlarında yüzde 300-400’lere varan artışlar, keza tüm mal ve hizmetlerde giderek daha bir hız kazanan fahiş fiyatlar, serbest piyasa ekonomisi modelinin ülkemizde ters yönde işlediğinin, ucuzluk ve kalitede rekabetçilik yerine ‘aşırı kazanç’ sistemine dönüştüğünün en somut göstergesi.
Yüksek enflasyonla birlikte eriyen gelirler dar ve sabit gelirli kitleleri giderek daha içinden çıkılmaz bir hale sokarken, pastanın en büyük parçasını yiyen ‘mutlu azınlık’ sermayesini katladıkça katlıyor. Haliyle, ürünlerin fiyatlarını alıcılar ve satıcıların karşılıklı mutabakatla belirlediği, arz–talep ilişkisine dayalı işleyen, devlet tarafından müdahaleye uğramayan ya da minimum seviyede müdahale edilen pazar anlayışı olarak bilinen ve sağladığı rekabetçilikle fiyat uygunluğu üzerine kurgulanan serbest piyasa sistemi Türkiye’de ‘sosyallik’ten giderek uzaklaşıyor. Kısıtlı da olsa devlet erkinin gerekli müdahaleyi yapmaması, sosyal dengeyi koruma görevini yerine getirmemesi nedeniyle milyonlarca düşük gelirlinin nefesi kesiliyor.
Anadolu’da sıkça kullanılan bir deyim vardır; ‘Tavuk kaza bakar bir yerleri yırtılır’ diye. Günümüzde serbest piyasa ekonomisi kalkanına sığınılarak yapılan da aslında tam olarak budur. Her ürün ve hizmete gelen küçük bir maliyet artışını dahi tüketiciden kat kat fazlasıyla çıkarma azminde olan fırsatçılar, birbirine bakarak zam üstüne zam yapıyor. Fırsatçılığın zirve yaptığı yerlerden biri de ne yazık ki, yaşadığımız kent Antalya. Bir ürün ya da hizmeti aynı fiyata bulmanız mümkün değil. Artık moda oldu ya biz de simitle örnekleyelim. Geçtiğimiz aylarda yeniden fiyatlandırılan ve 12.50 TL olarak açıklanan bir simidi, kentin farklı noktalarında 15 veya 20 TL’ye alabiliyorsunuz. Kimi kafe, pastanelerde filan bu rakam 25-60 TL arasında değişebiliyor. Keza diğer unlu mamüller de öyle. Özellikle fırın ve son dönemlerde yaygınlaşan Fırın&Kafe’lerde yaşanan fiyat kaosu akıl alır gibi değil. İtiraz etmek de bir şeyi değiştirmiyor çünkü hepsi, ‘işine gelmiyorsa alma’ modunda…
Herhangi bir Fırın&Kafe’de bir simit artı bir çay için 50-100 TL arası ücretle karşılaşılıyor. İnce belli ile bir bardak çay (ki, çoğuna çay değil de renkli sıcak su demek daha doğru olur) bile yerine, semtine göre 20 ile 50 TL arasında.
Yahu insan kuldan utanmıyorsa biraz Allah’tan korkar.
Ne kuldan utanıyorlar, ne Allah’tan korkuyorlar…
Artık bu kötü gidişe bir dur denilmesi lazım. Serbest piyasa ekonomisinde ısrar edilecek ise devletin en azından rekabeti korumak, tekelleşmenin önüne geçmek adına sisteme acil ve ciddi müdahalelerde bulunması lazım. Yok bu olmuyorsa sistemsel bir değişikliğe gidilmesi lazım. Ülkeyi yönetenlerin hedefi, Türkiye ekonomisinin büyümesi. Buna lafımız yok, eyvallah ülke ekonomisi büyüsün lakin bunu yaparken fakirliğimiz de büyümesin. Serbest piyasa ekonomisi diye piyasaları bu kadar serbest bırakırsanız gelir dağılımında ciddi bozukluklar olur, tekelleşme olur.
Günümüzde yaşananlar da zaten budur…