Dün İstanbul Silivri açıklarında meydana gelen 6,2 büyüklüğündeki deprem, kısa sürede geniş bir alanda hissedildi. Neyse ki, ciddi bir yıkım veya can kaybı yaşanmadı. Ancak deprem kadar dikkat çeken bir başka gelişme daha oldu: İletişim şebekeleri çöktü.
Depremin hemen ardından, ben başta olmak üzere sevdiklerine ulaşmak isteyen milyonlarca kişi telefonlarına sarıldı. Ancak karşılaştıkları manzara tanıdıktı: “Şebeke yok.” Sosyal medya bu konuda hayal kırıklığıyla doluydu. Operatörler, yoğunluk nedeniyle şebeke sıkışıklığı yaşandığını açıklarken, internet tabanlı uygulamaları kullanmayı önerdi.
Aslında bu durum daha önce de yaşanmıştı. 2019’da yaşanan 5,8’lik İstanbul depreminde de benzer sorunlar oluşmuş, operatör şirketlerine cezalar kesilmişti. Aynı sorunlar 2023 Kahramanmaraş depremlerinde de tekrar etti. Görünen o ki, geçen yıllar içinde altyapıda yeterince ilerleme sağlanamamış.
İstanbul’un olası büyük deprem riski düşünüldüğünde, iletişim altyapısının sağlamlığı sadece bir konfor değil, bir zorunluluk. Çünkü acil yardım, tahliye ve koordinasyon süreçleri, sağlıklı bir iletişim sistemine bağlı. Şebeke çökerse, bu süreçlerin de sekteye uğraması kaçınılmaz olur.
Peki ne yapılmalı? Öncelikle operatörler, kapasite artırımı ve yeni nesil teknolojilere geçiş konusunda daha kararlı adımlar atmalı. Devlet ve yerel yönetimler de iletişim altyapısının güçlendirilmesini öncelikli konular arasına almalı. Ayrıca, bireyler olarak biz de alternatif iletişim yollarını öğrenmeli, kısa mesaj kullanımı ve internet tabanlı uygulamalarla yoğunluğu azaltmayı alışkanlık haline getirmeliyiz.
İstanbul’un deprem gerçeği ortada. Dünkü şebeke krizi bize bir kez daha gösterdi ki, afet sadece yer kabuğunda değil, teknolojik altyapımızda da kırılmalar yaratıyor. Bu uyarıyı dikkate alıp hazırlıklarımızı güçlendirmek hepimizin sorumluluğu.
İstanbul’da yaşayan tüm yurttaşlara geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum…