Sabahları evin en zor görevi ne biliyor musunuz? Çocuğu okula hazırlamak! Alarm çalar, bir anne-baba operası başlar: “Kalk yavrum, hadi uyan… Çabuk giyin, kahvaltını yap, çantanı al!” Sanki evde her sabah küçük çaplı bir maraton düzenleniyor. Ve bu maratonun şampiyonu genellikle… çocuk değil, sabır taşı misali anne-baba oluyor.
Ama işin komik yanı şu: Onu okula gönderirken ben de onunla birlikte büyüyorum. İlk gün gözyaşları içinde sınıfa girdiğinde, kapının dışında ağlayan bendim. Şimdi büyüdükçe ödevlerden şikâyet ediyor, sınavlardan bunalıyor. Fakat ben de her notla, her karneyle sanki yeniden öğrenciliğe dönüyorum.
Okul dediğimiz şey aslında çocuklarımız için bir gelecek hazırlığıysa, bizim için de bir sabır sınavı. Çocuğun defteri evde unutmasıyla başlayan panik, öğretmen grubundan gelen mesajlarla devam ediyor. Bazen düşünüyorum: Aslında velilere de ayrı bir diploma verilmeli. “Çocuğunu okula yetiştirme ve ödev yaptırma uzmanı” diploması mesela…
Tüm esprisi bir yana, okul çocuğuma sadece ders değil, hayatı öğretiyor. Arkadaşlık, paylaşmak, hata yapıp yeniden denemek… Bunları yaşayarak öğreniyor. Benim görevimse ona hep destek olmak, başarılarıyla gururlanmak, zorlandığında yanında durmak.
Biliyorum ki bir gün çantasını sırtına takıp bu kapıdan çıkarken artık çocuk değil, hayallerinin peşinden koşan bir genç olacak. İşte o zaman, sabahları uykusuz ve telaşlı geçen onca okul maratonunun değdiğini anlayacağım.
Yeni eğitim-öğretim yılı; tüm öğrencilerimize merak, azim ve başarı; öğretmenlerimize sabır, güç ve ilham; velilerimize de bolca enerji getirsin. Hepimize hayırlı olsun!